Türk-Amerikan ilişkilerinin onarımı

IRAK savaşının bir sonucu, 2003’ten beri Türk-Amerikan ilişkilerinin zaman zaman ciddi krizlere yol açacak ölçüde bozulması olmuştur.

O kadar ki Türk kamuoyu bugün çoğunlukla ABD’yi Türkiye’nin hasmı olarak algılıyor. İlişkilerin bu mecraya girmesinde kuşkusuz iki taraf hükümetlerinin sorumluluğu var.

ABD, 1 Mart tezkeresinden sonra Irak’taki gelişmelerin Türkiye’nin hayati çıkarlarını tehdit eden bir yön aldığını görmezlikten gelmiş, Türk hükümeti ise duygusal olduğu oranda tehlikeli bir anti Amerikanizm’in büyümesini önlemek için hiçbir şey yapmamış, hatta bazen popülizme kendini kaptırarak yangına körükle gitmiştir.

ABD ile karşılıklı güvene dayanan bir diyalog kurulamamıştır. Amerikan Kongresi’nde "Ermeni soykırımı" iddialarını destekleyen bir karar tasarısının her yıl gündeme gelmesi, sürekli gerginlik ortamını beslemekten geri kalmamıştır.

* * *

Son haftalarda ise ilişkilerin onarılması yönünde her iki taraf çaba harcıyor. ABD Temsilciler Meclisi’nde Dışişleri Komitesi tarafından kabul edilen Ermeni tasarısının oylanmak üzere Meclis Genel Kurulu’na gelmesinin önlenmesi her iki tarafın gayretleri sayesinde mümkün olmuş, bu suretle hiç değilse daha bir süre için bu konunun yeni bir tahribat unsuru oluşturmasına meydan verilmemiştir.

Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’da Washington’da Başkan Bush ile yaptığı görüşmenin özlü ve yapıcı olduğu da gittikçe ortaya çıkyor. Irak’taki koalisyon güçlerinin komutanı General Petraeus ile Amerikan Genelkurmay Başkan Yardımcısı Cartwright’ın Ankara’da Türk askeri sorumlularıyla yaptıkları görüşmeden sonra Genelkurmay Başkanlığı, "Irak, ortak düşman PKK ile mücadelede süregelen işbirliği ve kapsamlı istihbarat paylaşımı gibi iki ülkeyi ilgilendiren ortak kritik konular görüşülmüştür" şeklinde çoktan beri unuttuğumuz üslupta bir açıklama yaptı.

Washington buluşmasının etkisini Irak hükümetinin ve Kuzey Irak yönetiminin söylemlerinde ve hatta eylemlerinde görüyoruz. PKK’nın Kuzey Irak’ta izole edilmekte olduğu anlaşılıyor. Kuşkusuz kesin bir değerlendirme yapmak için erken. Başlatılan işbirliğinin derhal netice vermesi beklenemeyeceği gibi verilen vaatlerin sonuna kadar tutulup tutulmayacağı ancak zamanla ortaya çıkacak.

Son gelişmelerin ışığında Türk-Amerikan ilişkilerinin ve ortak menfaatlerimizin yeni bir değerlendirmesi de yapılmalıdır. Türkiye’de ABD’nin PKK’yı desteklediği, Türkiye’yi parçalamak amacını güttüğü, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak ve buna Türkiye’nin güneydoğusunu da katmak istediği, "ılımlı İslam" söylemenin karanlık emelleri gizlediği kanaati yaygındır.

ABD’nin Irak macerasının Türkiye’ye çok zarar verdiği doğrudur; fakat bu macera asıl ABD’ye uzun yıllar altından kalkamayacağı kadar zarar vermiştir. ABD’nin Türkiye’yi zayıflatmak veya parçalamakla ne kazanacağı belli değildir. Türkiye’yi parçalamak isteyen bir devlet, Türkiye’nin AB üyelik sürecini neden kuvvetle desteklesin; iyi kullanılsaydı PKK terörüne ölümcül darbe vurması çok muhtemel olan Öcalan’ın yakalanmasına neden girişsin; Bakü-Ceyhan boru hattını ve Türkiye’nin bir enerji nakil merkezi haline gelmesi için neden çaba harcasın?

* * *

İran yetmiyormuş gibi Türkiye’yi Ortadoğu ve Avrasya dengelerinde kendisine hasım bir devlet haline getirmekle ABD ne kazanır? Diğer taraftan Türkiye’nin ABD ile ismi "stratejik ortaklık" olsun veya olmasın yakın işbirliğine ihtiyacı vardır. ABD artık bir şekilde Ortadoğu’da sürekli komşumuz olacaktır.

Uzun bir soğukluk devrinden sonra transatlantik ilişkiler yeniden önem kazanmaktadır ve bu gelişme Türkiye’nin AB süreci bakımından avantajlıdır. Türkiye’nin AB üyeliğine en fazla karşı gelen Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, bugün ABD’ye en yakın Avrupalı liderdir. Bu yakınlıktan istifade edebiliriz.

Kozları iyi ve zamanında kullanmak başarılı bir diplomasinin temel şartlarından biridir.
Yazarın Tüm Yazıları