TÜRBAN konusu bütün karmaşıklığı ve ve kutuplaştırıcı niteliği ile yeni anayasa üzerindeki tartışmaların merkezine oturdu. Daha önceki yazılarımdan birinde türban münakaşasının vaktiyle Bizans’ta neredeyse iki yüzyıl devam eden "İkon caizdir-İkon dine aykırıdır" kavgasını anımsattığını belirtmiştim.
21. yüzyılda, 50 yılı aşan demokrasi deneyimimize ve bugün toplumumuzun büyük ölçüde varmış olduğu siyasi olgunluğa rağmen, benzer bir kilitlenmeye gitmemiz gerçekten hazin olur. Bu açmazı aşmak için her şeyden önce duygusallığı ve ideolojik bağnazlığı bir tarafa bırakarak meselenin çeşitli yönlerden bir irdelemesi yapılmalıdır.
* * *
İşin tabii bir hukuki yönü var ve ne yazık ki hukukçularımızın bir kısmı hukuki değerlendirmelerini kendi politik eğilimlerine göre şekillendiriliyor. Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Leyla Şahin davasında aldığı kararın yeni anayasada üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına engel teşkil ettiği ileri sürülebiliyor.
Evet, AİHM Şahin davasında Anayasa Mahkemesi’nin "türbanın Cumhuriyetin temel prensipleri ile uyuşmadığı" yolundaki görüşünü benimsemişti. Hatta türban takılmasının zorunlu bir dini görev olarak algılanmasının, aynı düşüncede olmayanların haklarının korunmasını da gündeme getirdiğini ve bu nedenle türban takma özgürlüğünün kısıtlanmasının bir sosyal ihtiyaca cevap verdiğini belirtmişti.
Laiklik kavramı üzerinde durarak "...laiklik kavramı AİHM’nin temelindeki değerlerle uyumludur. Bu kavramın savunulması, Türkiye’deki demokratik sistemin korunması için gerekli sayılabilir" görüşüne yer vermişti. Bütün bu çok kuvvetli ifadelere rağmen yeni anayasada üniversitelerde türban yasağı kaldırılırsa AİHM’nin bu değişikliğe karşı gelmesi söz konusu olamaz.
Mahkemenin anayasa hükümlerini iptal etmek yetkisi yok. Bu maksatla yapılacak başvuruları kabul edemez. Olsa olsa üniversitelerde türban takılması için "mahalle baskısı" olursa bireysel başvurular üzerine hükümetin bu baskıları önlemeye yönelik tedbirleri almadığını saptayarak başvuruda bulunanlara tazminat ödenmesine karar verebilir.
Anayasa Mahkememizin aldığı kararlar da yeni anayasayı etkileyemez. Yeni anayasa kabul edilince, eski anayasaya göre verilen kararlar, yeni anayasa ile bağdaşmıyorsa, geçerli sayılamaz.
* * *
Türban yasağı kalkarsa başı açık kız öğrenciler üzerinde gerçekten baskı yapılır mı? Bu soruya cevap vermek güç. 1998’e kadar üniversitelerin birçoğunda türbanla gelenlere hoşgörü gösteriliyordu ve bir gerginlik olmuyordu. Bugün dahi bazı üniversitelerde az sayıda da olsa türbanlı var.
Cumhurbaşkanı Gül "Türkiye’de mahalle baskısı olmaz. Düşünün ki aynı mahallede ya da aynı yerde, başı örtülü bir kızımızla başı açık bir kızımız kol kol yürüyorlar. Bir ailede hem başı örtülü hem başı açık kızlar olabiliyor" derken kısmen bir gerçeği ifade ediyordu. Tabii gerginlikler olabilir, özellikle gerginlik yaratmak isteyenler tahriklere başlarlarsa.
* * *
Bugün, ister Hıristiyan ister Müslüman olsun, Türkiye dışında hiçbir ülkede, üniversite düzeyinde türban yasaklanmış değil. Başı örtülülere üniversite tahsilini engellemenin ciddi bir sosyal sorun yarattığı da kabul edilmelidir.
Yine de politik bakımdan yeni anayasada türban yasağının, hatta yeni anayasa konusunun bu aşamada gündeme getirilmesinin isabeti tartışılabilir. Cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olmasının devletin zirvesinde çok garip ve rahatsız edici bir ortama neden olduğunu her gün görüyoruz. Sular daha durulmadı.
Yeni anayasa için eski Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın dediği gibi "zamana zaman tanımak" basireti gösterilmeydi.