TOPLUMUN ruh haletini irdelemek her zaman kolay olmuyor. Genellikle algılamalarımızın ve izlenimlerimizin kaynağı yazılı ve görsel medya.
Fakat medyanın topluma atfettiği eğilimlerin ne ölçüde gerçekleri aksettirdiği her zaman belli değil. Diğer taraftan toplumun hiç değilse bir kısmının medyanın yayınlarının, haberlerinin ve yorumlarının etkisi altında kalması da doğal. Sık sık yapay bir gündemle gereksiz yere gerginlik ve huzursuzluk yaratıldığı görmezlikten gelinemez.
Türkiye’de bugün toplumun karşılaştığı başlıca tehdidin terör ve onun karşılıklı şiddeti tahrik eden yansımaları olduğu kuşkusuzdur. Sorun yalnızca PKK’nın yeniden terör eylemlerine başlamasından ibaret değil. Kürt kökenli politikacıların PKK ile aralarına mesafe koymamaları toplumsal barışın ve ahengin tesisine büyük bir engel oluşturuyor. Başbakan’ın gayet dengeli ve ihtiyatlı açılımlarına karşı gelen ve aynı zamanda AB sürecini baltalamak amacında olan radikal milliyetçilik de gerginliği artırmak için elinden geleni yapıyor.
***
Türkiye’nin AB üyelik sürecinde başarıya ulaşmasını istemeyen ve aşırı sağ ve aşırı soldan beslenen oldukça geniş bir koalisyon mevcut. Bu koalisyon, Türkiye’nin AB üyeliğinin, sıkı sıkıya sarıldığı bütün siyasi sloganları ve ideolojik dogmaları bir anda geçersiz hale getireceğinden büyük endişe duymaktadır.
Siyasi ortamda zaten var olan gerginlikler yetmiyormuş gibi son zamanlarda tarihi tartışmalar sanki geçmiş olaylar bugün cereyan ediyormuş derecesinde kutuplaşmalara yol açıyor. Tarihle yüzleşmek kuşkusuz gerekir, fakat bunu toplumda travmaları tahrik edecek bir şekilde yapmanın, ille bir suçluluk duygusu yaratmaya çalışmanın bir faydası yok. 6-7 Eylül 1955 olaylarının tarihimizin karanlık ve utanılacak bir sayfasını oluşturduğunu kimse inkár edemez, fakat bu olayların cereyan ettiği yıllarda birçok Batılı ülkenin de bugün artık unutmak istediği ayıpları vardı.
***
ABD’de ırk ayrımcılığı, Fransa’nın Cezayir’deki korkunç tenkil hareketi akla gelen örneklerden sadece ikisi. Bu ülkelerde de o devirler hakkında kitaplar yazılıyor, tartışmalar yapılıyor, fakat marazi bir dövünme psikozu içine girilmiyor. Ermeni meselesine yaklaşımımız da daha soğukkanlı olmalı. Tarihçiler hiç şüphesiz bilimsel araştırmalarını rahatlıkla sunabilmelidirler, ancak tartışmalar konunun politize edilmesiyle yeni bir gerginliğe götürmemelidir.
Son günlerde 12 Eylül de medyanın gündemdeydi ve eleştirilerin ve ithamların dozu çok yüksekti. Bunlara ayrıca değinmek istemiyorum. Fakat kamuoyunda 12 Eylül hakkındaki genel kanaatin çok değişik olduğu izlenimindeyim. Her neyse, bugünkü aşamada artık kapanmış bir devri deşerek tehlikeli kutuplaşmalara neden olmanın isabetli sayılamayacağı muhakkak.
***
Birtakım vehimlerden de kurtulmak zamanı gelmiştir. Mesela Papa 16’ncı Benedikt’in Türkiye’yi ziyaret etmesi olasılığı rahatsız edici bulunuyor. Neden? Çünkü bu ziyaret Rum Cumhurbaşkanı’nın daveti üzerine gerçekleşse bile Ortodoks Patriği Bartholomeos Papa’yı ‘Ekümenik’ sıfatı ile ağırlayacak ve ona bu sıfatla muhatap olacak. İlk defa böyle bir durumla karşılaşmıyoruz ki. Papa ile Patrik arasında daha önceki temaslar ve karşılıklı ziyaretler hep bu zeminde cereyan etti. Papa’nın Roma’da Bartholomeos’a ‘Ekümenik Patrik’ olarak hitap etmesini, fakat İstanbul’da ona ‘Fener Patriği’ demesini nasıl bekleyebiliriz? Ekümeniklik tarihi bir dini sıfattır. Biz tanımayabiliriz, fakat Hıristiyan kiliselerinden isteyenlerin tanımasına engel olamayız.
Papa’nın Ayasofya’da dua etmesi olasılığı da tedirginlik unsurlarından biri. Papa 6’ncı Paul 1960’lı yıllarda İstanbul’a geldiğinde Ayasofya’yı gezerken emrivaki yaparak birdenbire çömelmiş, dua etmiş ve sonra kendisine refakat eden Çağlayangil’e ’Kusura bakmayın, dayanamadım’ demişti. O yüzden Ayasofya’nın statüsü değişmedi. Aradan kırk yıl geçti, hálá müze.
***
Bugün, birçok güçlüklere rağmen, Türkiye’de karamsarlığı ve toplumsal huzursuzluğu haklı gösterecek bir durumdan bahsedilemez. Aksine son politik ve ekonomik gelişmeler bizi iyimserliğe sevk etmelidir. Evhamları ve saplantıları bir tarafa bırakalım, mazi ile uğraşmayalım ve gözlerimizi ileriye çevirelim.