SON PKK saldırılarını takiben duyulan haklı hiddetin Kürt kökenli vatandaşlarımıza karşı şiddeti körükleyen bir husumet cephesi yaratması tehlikesi çok ciddiye alınmalıdır.
İster Doğu’da, Güneydoğu’da veya Batı’da yaşasınlar, bu vatandaşlarımız arasında huzursuzluk artmaktadır. Adeta Kürt doğmuş olmayı bir suç gibi görenler var.
Bakın tanıdığım bir hanımın geçenlerde bir takside şoför ile sohbeti bütün Kürtleri dışlayıcı ruh haletini nasıl yansıyor.
Sohbet şöyle cereyan etmiş:
"- Nerelisin abla?
- İstanbulluyum.
- Asıl memleket neresi?
- İstanbul.
- Peki beyin nereli?
- O da İstanbullu.
- İyi ki Kürt’e düşmemişsin.
- Siz ne diyorsunuz? Komünist, dinci veya terörist olunduğu gibi Kürt olunmaz. Kürt doğulur. Tıpkı Türk doğulduğu gibi. Siz de Kürt doğabilirdiniz! O zaman ne diyecektiniz?
- Doğru be abla, hiç bu tarafını düşünmemiştim. Sen bunu televizyonlarda anlatsana!"
* * *
Televizyonlar ise başka şeyler anlatıyorlar. Atatürk’ün vatanseverlik kavramı ile örtüşen akılcı milliyetçiliği, tamamen tahrif edilerek, radikal, yabancı düşmanı ve ırkçı bir milliyetçilik cereyanına dönüşüyor.
Terörün bugünkünden çok daha şiddetli olduğu, çok daha geniş bir bölgeyi kapsadığı, çok daha fazla şehit verdiğimiz 1990’lı yıllarda bile Kürt kökenlilere karşı şimdiki husumet duygularına rastlanmıyordu. O devirde yabancı gözlemciler özellikle toplumsal barışın korunmuş olmasını büyük bir başarı sayıyorlardı.
Bugün ise, son saldırılara rağmen, terör 1990’lı yıllardakine oranla çok daha dar bir coğrafi alanda eylemlerini sürdürebilmektedir. Üstelik 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin Doğu’da ve Güneydoğu’da DTP’den iki mislinden fazla oy almasının gösterdiği gibi Kürt meselesinin çözümünde en önemli unsur olan entegrasyon sürecinde büyük bir ilerleme kaydedilmiştir.
Terörle mücadele uzun soluklu bir mücadeledir. Economist Dergisi geçen haftaki sayısında asimetrik savaş veya çatışmalarda ya tenkil politikası ya da temkin ve sabırla sonuç alınabileceğini belirtiyor.
Suriye’nin İslamcı militanlarla başa çıkabilmek için 1982’de Hama’da en aşağı 10,000 kişiyi katletmesini birinci yöntemin örneği olarak gösteriyor. Dergiye göre ikinci yönteme örnek ise İngiltere’nin Kuzey İrlanda’da güttüğü ve ancak 38 yılda netice veren sabır politikasıdır.
Her terörün sivil halk arasında desteğe sahip olduğu ve dışarıdan destek gördüğü de unutulmamalıdır. İrlandalı militanlar çeşitli ülkelerden ve en başta ABD’deki İrlandalılardan geniş çapta yardım alıyorlardı.
* * *
PKK’ya Kuzey Irak’tan gelen desteğin kesilmesi için giriştiğimiz askeri ve diplomatik baskı siyasetinin ne ölçüde başarı sağlayabileceğini yakında göreceğiz.
Bazı kıpırdanmalar var. Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin PKK’ya lojistik desteği kesmek ve Türkiye’ye terörist sızmaları önlemek amacı ile bazı önlemler almaya meylettiği haberlerini alıyoruz. Amerikalılar askeri makamlarımıza PKK hedefleri hakkında daha fazla istihbarat naklediyorlarmış.
Tabii henüz bir askeri müdahaleyi gereksiz kılacak gelişmelerden yoksunuz. Başbakan’ın Başkan Bush ile görüşmesinden sonra durumun radikal bir şekilde değişeceğini beklemek de aşırı iyimserlik olur.
Ancak gelişme hangi yönde olursa olsun terörü bir anda yok edecek mucizevi bir formül ve çözüm bulunmadığı bilincinde olmalıyız. Terörle mücadele kadar toplumsal barışı tehlikeye atmamak da başlıca kaygımız olmalıdır.