Tatilde Türkiye gündemi

BİR fırsattan yararlanarak çıktığım bir gezinin ilk ayağında üç gün Patmos’ta kaldım. Turizm mevsimi olmadığından yabancı gazete satılmıyordu. İnternete giremediğim ve uluslararası televizyon kanallarını izlemek fırsatını bulamadığım için Türkiye’den hiç haber alamadım.

Tabii yazın Patmos böyle tenha olmuyor, turistlerin çok rağbet ettikleri bir ada. Türkiye’den gelenlerin sayısı da az değil. 1999’dan beri sahillerimize yakın Yunan adaları çok revaçta. Bunun çeşitli nedenleri var. Her şeyden önce adaların kendilerine özgü bir cazibesi olduğunu kabul etmek gerekir. Ayrıca Türkiye’nin, Akdeniz ve Ege sahilleri ve koyları her yıl gittikçe daha fazla kirlenirken, adalardaki plajlar ve koylar tertemiz.

***

Koylarda tekne ve yat izdihamı yaşanmıyor. Yollar, örneğin Bodrum’daki gibi delik deşik değil. Elektriğin voltajı düşmüyor. Gürültü meselesi tamamen çözümlenmiş. Yerel renkler ve geleneksel mimari kaybolmamış. Yemek Türkiye’den daha iyi sayılmaz; fakat çok daha ucuz. Her neyse, maksadım turizmden bahsetmek değildi.

Üç gün için bile Türkiye’den uzak ve habersiz kalınca dönüşte bu kısa sürede birbirini izlemiş olan olayların ve gelişmelerin boyutunun adeta korkutucu olduğunu belirtmek istiyordum. TMM Başkanı’nın laiklik konusunda başlattığı zamansız ve yersiz tartışmadan tutun Güneydoğu’da operasyonlar hakkındaki spekülasyonlara kadar Türkiye’nin gündemi dolup taşıyordu.

Beni en fazla şaşırtan, İran ve Irak sınırına 240 bin kişilik bir kuvvetin kaydırıldığı haberi oldu. Kara ordusunun operasyonel mevcudunun neredeyse tamamı, hatta belki de daha fazlası. ABD, 160 bin askerle Irak’ı işgal etmişti. En çok birkaç bin teröriste karşı 240 bin askere ihtiyaç olabilir miydi? Fakat yalnızca rakam abartmasına girişilmemişti, aynı zamanda bu kuvvetin gerekirse Kuzey Irak’ta operasyon yapabileceği vurgulanıyordu.

ABD kuvvetleri, Irak’ta olduğu sürece orada nasıl operasyon yapılabileceğini anlamak kolay değil. BM şartının 51’inci maddesine göre meşru müdafaa hakkını kullanabileceğimiz savı da tartışmaya açık. 51’inci maddeye göre girişilen bir harekátı derhal Güvenlik Konseyi’ne haber vermek ve onun bu konuda alacağı karara uymak mecburiyeti var.

***

Güvenlik Konseyi’nin, ABD’nin karşı çıktığı ve büyük bir olasılıkla hiçbir daimi üyenin tasvip etmeyeceği bir müdahaleyi kınaması ve harekátın derhal durdurulmasını talep etmesi hiç de şaşırtıcı olmaz. Arap ülkelerinin de soruna Irak’ın egemenliği açısından bakacaklarını zannederim. Kaldı ki Kuzey Irak’a bir müdahalenin beklenen sonucu vereceği kesin değildir.

Unutmamak gerekir ki Türkiye, birinci Körfez savaşından sonra, Kuzey Irak’ta uçuş yasağını uygulayan "Kuzey Keşfi" düzenlemesi çerçevesinde bu bölgeye elini kolunu sallayarak girebiliyordu. Hatta PKK’ya karşı Barzani kuvvetleri ile işbirliği halinde operasyonlar yürütülmüş; fakat PKK yok edilememişti

Condoleezza Rice’ın ziyaretine gelince; o da gereğinden fazla spekülasyonlara yol açtı. Sansasyonel sonuçlar beklendi. Oysa, anlaşıldığı kadar, ziyaret gündem maddeleri üzerinde ancak kısıtlı bir görüş alışverişi şeklinde cereyan etti. İki taraf da pozisyonlarını temkinli ve yapıcı bir yaklaşımla ileri sürmüşler. Ortak vizyon belgesi de ilk başta algılandığı kadar stratejik bir nitelikte değil.

Bazı ortak noktaların altını çizen, danışma yöntemlerini daha etkin şekilde düzenleyen bir belgeden ibaret. Dışişleri Bakanı Gül ile Rice arasındaki kimyanın iyi olması da yapıcı atmosfere katkıda bulunmuş. Dışişleri bakanları arasındaki ilişkilerin iki ülke arasındaki ilişkileri küçümsenmeyecek oranda etkileyebileceğini daha önce de görmüştük.
***

Türkiye için ufukta görülen en çetrefil sorun İran’la ilgili. Bu satırlar yazılırken Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Başkanı El-Baradei’nin yeni raporu üzerine Güvenlik Konseyi’nin İran’a bazı yaptırımlar uygulanması kararını alıp almayacağı belli değildi. Karar alınsa da alınmasa da Türkiye’yi güç bir durum bekliyor.

Güvenlik Konseyi’nin uygulayacağı yaptırımlar Türkiye’ye ekonomik zarar verir. Konsey, Rusya ve Çin’in tutumları yüzünden ortak bir politika üzerinde mutabakata varamazsa, ABD bazı AB ülkelerinin de katılımıyla İran’a karşı özellikle mali yaptırımlar planlamaktadır.

Türkiye’nin bu gruba katılmaya davet edilmesi de büyük sıkıntı yaratır. Türkiye karar almakta çok zorlanır.
Yazarın Tüm Yazıları