GEÇEN hafta sonunda, Londra’da, AB Komisyonu temsilcilerini, AB ülkelerinden bazılarının önemli merkezlerdeki büyükelçilerini, politikacıları ve çeşitli sivil toplum temsilcilerini bir arayan getiren bir konferansa katıldım.
Konu esasında Türkiye’nin AB süreci olmakla beraber, ABD’den de Türkiye’yle ilişkilerde önemli rol oynayan diplomatlar ve uzmanlar davet edilmişlerdi. Gerek AB, gerek ABD ile ilişkiler üzerindeki tartışmaların ortaya çıkardığı tablodan kısaca söz etmek istiyorum.
* * *
Aralık 2006’da AB Konseyi, müzakere sürecini tamamen durdurmayan, fakat çok yavaşlatan bir karar almış ve askıya alınanların dışında kalan müzakere başlıklarından yalnız bir tanesinin açılması için komisyonca gerekli işlem başlatılmıştı. Komisyon şimdi Almanya’nın dönem başkanlığı sırasında 2-3 başlığın daha açılmasını öngörüyor.
Bu suretle 2007 yılında az dahi olsa bir ilerleme kaydedilmesine çalışılacak. Müzakerelerin kısmen blokajına neden olan, Rum gemi ve uçaklarına limanlarımızın açılması sorununu aşmak maksadıyla geçen dönem başkanı Finlandiya, KKTC’ye uygulanan izolasyon tedbirlerinin kaldırılmasını yeniden gündeme getirmişti.
Ne var ki düşünülen yalnızca AB ile direkt ticaretin başlatılmasını sağlayacak bir düzenlemeden ibaret. Ercan Havalimanı ve diğer konular kapsam dışında. Oysa direkt ticaret alanında bile bir mutabakata varılabilmesi pek muhtemel gözükmüyor. Demek oluyor ki kilitlenme devam edecek ve 2007’den sonra da gümrük protokolünün uygulanmasıyla irtibatlı limanlar sorunu üyelik sürecini gittikçe daha fazla zorlayacak.
Kıbrıs meselesinin BM şemsiyesi altında çözülmesi olasılığı da, Papadopulos’un uzlaşmazlığı yüzünden hemen hemen yok gibi. Uzun sürede ise Kıbrıs meselesi çözümlenmeden Türkiye’nin üyeliğinin gerçekleşmesi imkánsız görülüyor.
* * *
Londra toplantısında Türkiye’yi destekleyen ülkelerin temsilcileri, bu durumda, Türkiye ile AB arasındaki bağları hiç değilse bir ölçüde kuvvetlendirmek amacıyla dış politika alanında daha geniş bir işbirliği yoluna gidilmesi fikrini ortaya attılar.
Anlaşılan şu anda Ortadoğu, Balkanlar ve enerji güvenliği gibi konularda AB ile aramızda görüş alışverişi ve işbirliği hemen hemen hiç mevcut değil. Özellikle bu konulardaki girişim ve diplomatik temaslara Türkiye’nin de ortak edilmesinin faydasına inanılıyor.
Konferansta, AB sürecinde Kıbrıs meselesi dışında yol kazaları olasılıklarına da temas edildi. Türkiye’nin Kuzey Irak’a bir askeri müdahalesinin üyelik sürecini tamamen raydan çıkartacağından kimse şüphe etmiyor. Kuşkusuz böyle bir müdahalenin ABD’nin de tepkisini çekeceği aşikár.
ABD’nin Irak’tan kuvvetlerini çekerken bazı birliklerini sırf Türkiye’yi engellemek için Kuzey Irak’ta konuşlandırmasını bekleyenler var. Türk-Amerikan ilişkileri hakkındaki tartışmalara zaten beklenmedik ölçüde bir karamsarlık hákim oldu.
* * *
1 Mart 2003’te ABD kuvvetlerinin Türkiye’den Irak’a intikaline izin veren tezkerenin TBMM’de reddedilmesini ABD’nin komutan ve subaylarının bir türlü unutamadıkları, HAMAS ile temaslar ve İsrail karşıtı bazı beyanların Yahudi lobisini ve onlara çok yakın yeni muhafazakárları çok sinirlendirdiği vurgulandı.
ABD’nin PKK’ya karşı Irak Kürtlerini rencide edecek bir operasyona girişmesi kesinlikle beklenmiyor. Temsilciler Meclisi’nde Ermeni tasarısının geçmesi ihtimali oldukça yüksek görülüyor.
Tablo parlak değil. 2007’de dikkatli, temkinli ve sabırlı bir politika izlememiz, seçimlere rağmen popülist tepkilere ve dürtülere kendimizi kaptırmamamız gerekecek. Mümkün mü?