PKK’nın Kuzey Irak’tan sızarak Hakkári-Dağlıca’da giriştiği saldırıdan sonraki gelişmeleri değerlendirmek son derece güç. Her şeyden önce bu saldırı ve sonuçları hakkında kapsamlı bir inceleme yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz.
Ancak Başbakan Erdoğan, sadece dört aylık eğitim alan askerlerin bilmedikleri bir araziye gönderildiklerini, uzman olmayan askerlerle başarı sağlanamayacağını, şimdi bu gözlemden hareketle terörle mücadelede yeni bir uygulamaya girdiğimizi belirtmekten geri kalmadı.
5-6 günden beri sınır ötesinde yapılmakta olduğu bildirilen ve hükümet sözcüsü tarafından doğrulanan hava ve kara operasyonları hakkında da bu satırların yazıldığı ana kadar fazla bilgi alamadık. Kuzey Irak’tan gelen haberlerden topçu ateşine maruz kalan bazı köylerin kısmen boşaltıldığını öğreniyoruz.
Üç gün önce ABD Savunma Bakanlığı basın brifingde konuşan Genelkurmay Operasyon Planlama Direktörü Tümgeneral Sherlock ise Türk hava ve kara kuvvetlerinin sınır ötesi operasyonlarından bilgisi bulunmadığını söyledi. ABD hükümetinin Türkiye’ye destek anlamına gelen davranışlarına karşılık Amerikalı generallerin daha çekinceli bir tutum içinde olduklarını görüyoruz.
Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Komutanı General Petraeus, "Bir yanda NATO müttefikimiz var, bir yanda da isyancılara karşı beraberce savaştığımız bir müttefikimiz" diyebildi.
* * *
Dikkat çekici bir nokta da Dağlıca saldırısından sonra kaybolan 8 askerin akıbeti hakkında bugüne kadar resmen hiçbir açıklama yapılmamasıdır. Oysa ABD Dışişleri, askerlerimizin serbest bırakılması için devreye girdiklerini bildirdi. Ankara’nın bu konuda sessizliği muhafaza etmesi tabii sebepsiz değil.
Askerlerimizin serbest bırakılması yolunda resmi bir girişimin, PKK’ya "Uluslararası İnsancıl Hukuk" çerçevesinde bir muhatap statüsü verilmesine yol açmasından haklı olarak kaygı duyulabilir. Fakat toplum ve medya tarafından da unutuldukları izlenimi doğmamalıdır. Medya galiba onları hatırlamakta gecikti. Teröristlerin eline geçen vatandaşları için birçok ülkenin ne ölçüde seferber olduklarını unutmayalım.
Milli Güvenlik Kurulu, ekonomik yaptırımlar için Bakanlar Kurulu’na tavsiyede bulundu. Bunların kapsamının ne olacağı konusu daha netlik kazanmadı. Kuzey Irak ile ticaretin ve sınırdan kamyonla nakliyatın yüksek derecede işsizliğin hüküm sürdüğü Güneydoğu Anadolu için çok önemli bir gelir kaynağı teşkil ettiği biliniyor. 2005 yılında karşılıklı ticaret hacmi 7.5 milyar dolara kadar yükselmişti. Ondan sonra 2.5 milyara kadar düştü.
Habur kapısından geçen kamyon sayısı da orantılı olarak azaldı. Bazı müteahhitler işlerini bırakmak mecburiyetinde kaldılar. Genel kanaat, ekonomik yaptırımların Kuzey Irak kadar, hatta belki daha da fazla Güneydoğu Anadolu’ya zarar vereceği yolunda. Dolayısıyla kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulanacaksa Güneydoğu Anadolu’nun zararlarını telafi etmenin de çareleri araştırılmalıdır.
* * *
Bir yandan askeri operasyonlar sürerken, diğer yandan da diplomatik faaliyet devam ediyor. Dışişleri Bakanı’nın Bağdat ziyaretini takiben Ankara’ya gelen Irak heyetinin temaslarından olumlu sonuçlar alınsa bile varılan mutabakatın uygulanması yine Kuzey Irak makamlarının sorumluluğunda olacaktır.
Bütün bu karmaşık tabloda önemli olan gerçekçilikten uzaklaşmamak ve kamuoyunun haklı ve anlaşılır tepkisinin toplumsal barışı bozmasına meydan vermemektir. Sadece PKK’yı değil, Barzani’yi ve Kuzey Irak’ı hedef almaya yönelik bir kamuoyu tepkisi yaratmaya çalışmanın gerçekçilikle hiç ilgisi yoktur.
Hava saldırıları ile Kuzey Irak’a verilecek zarar ancak geçici olur. Kuzey Irak cezalandırılacaksa onu işgal etmek yegáne çaredir. Böyle bir macera da Amerika gibi bataklığa saplanmamız demektir. Hangi profesyonel askere sorsanız hiç tereddüt etmeden size bu cevabı verir. Hayaller üretmenin faydası yok