SON günlerde iki gelişme umut verici. Birincisi, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda kabul edilen Ermeni tasarısının Genel Kurul gündemine alınması, alınırsa da gerekli desteği görmesi olasılığının zayıflaması; ikincisi de Kuzey Irak’a müdahale öngören, fakat aynı zamanda dengeli ve ölçülü bir yaklaşımı yansıtan tezkerenin TBMM’de çok büyük bir çoğunlukla ve başlıca partiler içinde bölünmeye yol açmadan onaylanmasıdır.
Bu iki gelişme de Türkiye’nin, sorunlarını, bir yandan kararlılığını göstererek, diğer yandan da akılcı politik ve diplomatik tutum ve girişimlerle çözmeye çalışmasının isabetini kanıtlar. Diğer taraftan, çeşitli uluslararası çevrelerde gördüğümüz destek veya anlayış, profesyonel felaket habercilerinin sürekli öne sürdükleri, dünyada yalnız olduğumuz savının çürüklüğünü ortaya koymuştur.
* * *
"Ermeni soykırımı tasarısı"nın, Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosy’yi bile konuyu gündeme alma konusunda tereddüde düşürecek kadar destek kaybetmesinin çeşitli nedenleri var. En başta zannedersem Türk diplomasisinin aylardan beri yoğun çalışmasının bu gelişmedeki payını takdir etmek gerekir. Washington’da tuttuğumuz lobi firmasının oldukça etkili olduğu ve aldığı parayı hak ettiği de anlaşılıyor.
Bunun yanında Başkan Bush ve ABD yönetiminin, askeri mercilerin, dostumuz kongre üyelerinin, eski dışişleri bakanlarının çabaları kuşkusuz etkili olmuştur. Amerikan medyası da Türkiye’nin ABD için stratejik önemini daima ön plana çıkarmaktan geri kalmamıştır.
Tezkereye gelince, Meclis müzakerelerinde muhalefetin iddiaları doğrusu şaşırtıcı olmuştur. Muhalefetin mutlaka bir bahane bularak eleştirme yapması demokratik sistemin bir özelliği ise de, yine de ölçüyü kaçırmamakta herhalde yarar vardır. Oysa, özellikle CHP, askeri müdahalenin kapsamının genişletilmesini ve yalnızca PKK’nın değil, Barzani’nin ve Kuzey Irak yönetiminin hedef alınmasını talep etmektedir.
Başka bir deyişle, amaç sadece PKK’ya darbe vurmak değil, Kuzey Irak’ın olası bağımsızlığını önlemek olmalıdır. Bunun da tabii tek çaresi Kuzey Irak’ı süresiz şimdiden işgal etmektir. Demek oluyor ki, CHP’ye kalırsa, ABD’nin yaptığı gibi bir çılgınlık yapacağız, onun gibi kaçınılmaz olarak Irak bataklığına saplanacağız, en azından ekonomimizi batıracağız ve Türkiye’de Kürt sorununun çözümlenmesine hiçbir imkán bırakmayacağız!
CHP’nin, Amerika’nın Türkiye’yi bölmek istediği nakaratı da devam ediyor. İyi de Türkiye’yi bölmek isteyen ABD yönetimi, niye Öcalan’ı bize teslim etti? Niye Amerikan hükümeti, Türkiye’nin bir enerji transit merkezi haline gelmesini istiyor, niye Bakû-Ceyhan boru hattını destekledi, niye Ermeni tasarısını engellemeye çalışıyor. Elbette kendi çıkarları için denecek. Doğru, fakat, demek oluyor ki, onun çıkarları ile bizim çıkarlarımız geniş ölçüde örtüşüyor. Ülkeler arasında işbirliğinin esası bu değil mi?
* * *
Gerek CHP gerek MHP sözcülerinin gözden kaçırdıkları bir nokta var. Tezkerenin metni tek başına AKP hükümeti tarafından hazırlanmamıştır. Metin Genelkurmay ile danışılarak kaleme alınmıştır. Başka türlüsü zaten mümkün değildi. TBMM tarafından kabul edilecek bir kararın geniş bir çerçeve çizmekle yetinmesinden daha normal bir şey olamazdı. Çünkü girişilecek operasyonların zamanlaması, kapsamı ve hedefleri ancak siyasi ve askeri ortamın seyrine göre hükümet tarafından saptanabilir.
Şimdiden Irak Dışişleri Bakanı, ülkeyi terk etmesi için PKK’ya çağrıda bulundu. Belki bir oyalama taktiği. Yine de askeri baskı ve diplomasinin birlikte yürütülmesinden sonuç alınıp alınamayacağını bir süre denemekle bir şey kaybedilmez.
Türkiye tezkere konusunda sağduyuyu seçmiştir. Umarız ABD Temsilciler Meclisi de aynı şekilde hareket eder ve Ermeni tasarısı gündemimizden düşer, ABD ile ilişkilerde tedricen karşılıklı güven ortamı yaratılabilir.