PUTİN’in gelecek hafta Türkiye’ye yapacağı ziyaret, her şeyden önce son yıllarda Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin vardığı yüksek seviyeyi yansıtacak.
Ekonomi alanında Rusya Türkiye’nin en önemli partönerlerinden biri oldu. Ticaret hacmi 7 milyar dolara dayandı. Denge Türkiye’nin aleyhine ise de bavul ticareti kısmen bunu telafi ediyor.
Türkiye halen Rus doğal gazının en büyük alıcıları arasında. 2008-2010 yıllarında Batı boru hattı ve Mavi Akım’dan gelecek doğal gaz tahminen 30 milyar metreküpe ulaşacak. Rusya’daki Türk yatırımları 2 milyar dolar düzeyinde. Türk müteahhitlerince üstlenilen işlerin değeri 12 milyar dolar. Türkiye’ye gelen Rus turistlerin sayısı her yıl artıyor. Soğuk Savaş devrinde hayal edilemeyecek bir gelişme.
* * *
Ekonomik gündemde tanker trafiğini boğazlardan saptırmak üzere Karadeniz’i Ege veya Akdeniz’e bağlayacak boru hattı projesi de var. Türkiye, Trakya’da kamulaştırma bedelleri çok yüksek olduğundan ve Ege’de tanker trafiğini daha fazla artırmayı sakıncalı gördüğünden, Transtrakya hattından çok Samsun’u Ceyhan’a bağlayan bir hatta meylediyor. Tabii petrol şirketlerinin görüşleri alınacak kararda ağır basacak.
Türkiye ile Rusya arasında siyasi pürüzler fazla değil. Türkiye Çeçenistan konusunda 1996’nın aksine çok dikkatli bir siyaset izliyor. Rusya yine de Türkiye’deki Kafkas derneklerinin faaliyetlerinden hoşnut değil. Fakat kendisi de PKK güdümündeki derneklere izin veriyor.
Kıbrıs konusunda, Ada’daki 24 Nisan referandumundan sonra BM Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıslı Türklerin tecridine son verilmesi için bir çağrı yapılmasını Rusya engelledi. Rusya’nın muhalefeti nedeniyle Kofi Annan’ın raporu bile not edilemedi.
* * *
Karadeniz’in güvenliği konusunda iki ülke arasında ilginç bir görüş birliği var. ABD donanmasının terörle mücadele amacı ile Karadeniz’de daha aktif bir rol oynamasına ikisi de taraftar değil. ’Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu’ çerçevesinde bu işin sahildar devletlerin sorumluluğu altında olduğunu beraberce savunuyorlar.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Türkiye ile Rusya arasında Orta Asya’da kıyasıya bir nüfuz rekabeti cereyan edeceği varsayımı da geçerliliğini yitirdi. Türkiye’nin bölgedeki ekonomik ve özellikle politik ağırlığı Rusya’yı rahatsız edecek boyuta erişmedi. Stratejik planda 11 Eylül 2001’den sonra ise ABD bölgede başlıca aktör durumunda. Kafkasya’da denklem değişik. İki ülkenin çıkarları birbirine uymuyor.
Türkiye’nin istikrarına büyük önem verdiği Gürcistan’da Rusya Güney Osetia ve Abhazya’daki ayrılıkçı hareketleri destekliyor, askeri üsleri terk etmek yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Rusya Ermenistan üzerindeki nüfuzunu ve oradaki askeri mevcudiyetini korumak istediğinden Yukarı Karabağ sorununun sürüncemede kalmasından şikáyetçi değil.
Aynı nedenle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi işine gelmiyor. Türkiye’nin bu konudaki kararsız tutumu çıkarlarına uygun.
* * *
Putin’in Ankara ziyareti, Rusya Başkanı’nın, liberalizmdem uzaklaşarak siyasi iktidarın tekelini elinde tutmak ve gittikçe ekonomiyi ve özellikle petrol üretimini devletin kontrolü altına sokmak eğiliminden Batı’da kaygı duyulduğu bir zamana rastlıyor.
Ancak bu konu Ankara gündemine yansımayacak. Ziyaretten kapsamlı ve olumlu sonuçlar bekleniyor. Rusya’ya açılımın Türkiye’nin genel politikası ve özellikle ABD’ye ve AB’ye karşı politikası ile bağdaşmayan bir yönü mevcut değil.