FRANSA’da, Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde, kamuoyu yoklamaları Nicolas Sarkozy’yi diğer adaylardan birkaç puan önde gösteriyor. Sarkozy’nin rakiplerinden daha dinamik bir kampanya yürüttüğü bir gerçek.
Uzun yıllar hem ekonomi, hem de içişleri bakanlığı yaptığı için daha deneyimli bir politikacı gibi algılanıyor. Konuların etrafında dolaşmıyor, duygusallıktan yoksun olmayan söylemi direkt ve etkili.
* * *
Sarkozy, "Birlikte" başlıklı kitabıyla politik vizyonunu ortaya koydu. Fransa’nın durumu hakkındaki teşhisi bir hayli karamsar. Fransa’nın bir kimlik buhranı içinde olduğunu şöyle ifade ediyor: "(Buhranı) besleyen küreselleşme, gizli göç, işsizlik ve satınalma gücünün azalmasıdır. Kriz ekonomik, sosyal, politik olduğu kadar bir değerler ve kültür krizidir. Bir millet ve cumhuriyet krizidir."
Sarkozy, Fransa’nın çeşitli etnik gruplardan oluştuğunu, fakat devlet eliyle tek bir millet yaratıldığını belirtiyor ve bu yüzden milli kimlik üzerinde uzun uzun duruyor. Bizde de olduğu gibi demokrasi ile cumhuriyet arasında bir ayrım yapıyor. Cumhuriyetin temel kavramları arasında laikliği sürekli öne çıkarıyor.
Fransa’nın tabii Katolikler, Protestanlar ve hatta Yahudiler ile bir laiklik sorunu mevcut değil. Problem, Fransa’nın Müslüman nüfusundan kaynaklanıyor. Sarkozy, okulda türbanın, kadınların aşağılanmasının, poligaminin kabul edilemeyeceğini ve dini hisler ileri sürülerek ifade özgürlüğünün kısıtlanamayacağını savunuyor.
* * *
Sarkozy için dil çok önemli. Bölgesel dillerin kullanılmasına ve öğretilmesine karşı değil. Ancak bu dillerin Fransızca ile aynı seviyede olmasını talep edenleri Fransa’nın birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atmakla suçlamaktan geri kalmıyor.
Bu bağlamda "Bölgesel Diller Avrupa Şartı"na Fransa’nın taraf olmasına şiddetle muhalif. İleride, bir Avrupa mahkemesinin, bölgesel bir dilin Fransızca ile aynı düzeyde resmi bir dil olarak kabul edilmesine karar vermesine imkán tanımasından çekiniyor.
Sarkozy, "derebeyliğini, faşizm ve komünizmi yenen" kapitalizme yatkın. Fakat hümanizme ve ahlaki değerlere yer vermeyen bir kapitalizmin yaşamayacağını savunuyor. Sarkozy için AB, "Bir barış ve medeniyet projesidir. Avrupa kültürü öldüğü takdirde Fransız kültürü yaşayamaz. Avrupa parçalandığı takdirde, Avrupa insanı ve onun düşünce özgürlüğü ve insan haysiyeti hakkındaki fikri de yok olur".
Sarkozy’de ABD’ye karşı bir saplantı da hiç yok. Aksine, Amerika’nın dünyada dengeyi sağlama gücünün zayıflamasının Fransa’nın, Avrupa’nın ve barışın yararına olmayacağı kanaatini taşıyor.
* * *
Buraya kadar Sarkozy’nin düşünceleri özellikle bizde yadırganamaz. Fakat Türkiye’ye karşı politika söz konusu olunca tutumu önyargılı ve katı. Türkiye’nin üyeliğinin AB’ye zarar vereceğini iddia ediyor:
"Türkiye’nin katılımı Avrupa entegrasyonunun sonu olur. Güçlü bir Avrupa yaratılamaz, ortak politikalar güdülemez. Avrupa kimliği kavramı, Avrupa demokrasisi fikri kaybolur."
Sarkozy bir "Akdeniz Birliği" projesi çerçevesinde Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini istiyor.
Evet, Sarkozy ile büyük bir problemimiz olduğu aşikár. Ne var ki, diğer adaylar Türkiye hakkında çok daha olumlu bir tutum içinde değiller. Bizde nasıl olsa önümüzde iki seçim var.
Ondan sonra bütün AB politikamızı çok kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutmaya zaten mecburuz. O zamana kadar yeni Fransız cumhurbaşkanının düşüncelerinde bir gelişme olup olmadığını görürüz.