NATO’da yeni bir koz mu?

FRANSA 1967’de terk ettiği NATO askeri kanadına geri dönmek niyetini belirttiğinden beri, bunun AB üyelik sürecinde kullanabileceğimiz önemli bir koz teşkil ettiği sık sık ileri sürülüyor. "Aman bu fırsatı kaçırmayalım" diyenler çok.

Peki bu kozu nasıl kullanacağız? Anlaşılan Fransa’dan AB üyeliğimize hiçbir engel çıkarmayacağı yolunda bir taahhütte bulunmasını isteyeceğiz, kabul etmezse NATO Konseyi’nde veto hakkımızı kullanarak askeri kanada dönmesini tutumu değişinceye kadar biz engelleyeceğiz.

Çok güzel de, fiiliyatta iş galiba bu kadar kolay değil.

* * *

Fransa ile avantajlı bir pazarlık fırsatı çıktığını düşünenler, herhalde 1980’de Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönmesine hiçbir karşı ödün almadan muhalefetimizi kaldırdığımızı düşünüyorlar ve bu sefer aynı hataya düşmememiz gerektiğine inanıyorlar. 1980’de uğradığımız varsayılan kayıp için dövünme gerçekten bugüne kadar devam etti.

Oysa o zaman da Yunanistan’ı sürekli engelleme imkánı yoktu. Başta ABD bütün NATO ülkeleri, Yunanistan’ın askeri kanada entegre edilmesinde ısrarlıydılar. Kendiliğinden NATO askeri kanadını terk eden bir üye ülke geri dönmeye karar verdiği takdirde buna mani olunamazdı.

Zaten Yunanistan, Askeri Komite toplantılarına katılmaya devam ediyordu. Türkiye ise itirazını geri çekerek hiç değilse Ege Denizi’nde aleyhimize olan komuta sisteminin değişmesini sağlamıştı.

Her nedense efsaneler hakkında dövünmeyi seviyoruz, fakat gerçekten kaçırdığımız fırsatları hemen unutuveriyoruz. Yakın tarihimizde kaçırdığımız en büyük fırsat, Kıbrıs’taydı. Aralık 2002’de AB Konseyi’nde ve daha sonra 2003 Mart ayında Lahey’de yapılan toplantıda, daha Güney Kıbrıs AB ile Katılım Antlaşması’nı imzalamadan Annan Planı’nı kabul etseydik, büyük bir avantaj elde edecektik.

Kıbrıs Türkleri bugün kendi devletlerini saklı tutan bir federasyon içinde AB üyesi olacaklardı. AB üyeliğini tehlikeye atmak istemeyen Güney Kıbrıs’ın o tarihlerde plana itiraz etme imkánı yoktu. Kuzey Kıbrıs da AB’nin bir parçası olunca ileride yine AB içinde iki ayrı devlet perspektifi korunmuş olacaktı.

Türkiye’nin AB üyeliğine en büyük engellerden biri bertaraf edilecekti. Kaçırdığımız için dövünmemiz gereken ve daha çok dövüneceğimiz asıl fırsat buydu.

* * *

Fransa’ya gelince, NATO içinde, ABD’den ve İngiltere’den sonra, nükleer silahlara da sahip üçüncü askeri güçtür. NATO üyelerinin büyük çoğunluğunun bugün aynı zamanda AB üyesi oldukları da unutulmamalıdır. Bizi en fazla destekleyen AB üyelerinin bile Fransa ile dayanışma içinde olacakları ve blokajımızı AB üyelik sürecimize ilişkin bir pazarlığa bağlamamıza tepki gösterecekleri muhakkaktır.

Diğer taraftan Fransa, bugün askeri kanatta olmamakla beraber Afganistan’daki gibi NATO operasyonlarına katılmaktadır. Fransa’nın NATO Savunma Planlama Komitesi’ne, Nükleer Planlama Grubu’na ve Askeri Komite’ye iştiraki NATO’nun etkinliğini artıran bir katkı şeklinde değerlendirilecektir.

NATO Konseyi’nde resmi bir karar bile alınmadan Fransız temsilcilerinin birdenbire bu komite toplantılarına katılmaya başlamaları tamamen ihtimal dışı değildir.O takdirde ne yapacağız? Komitelerden mi çekileceğiz, NATO’dan mı çıkacağız?

Dışişleri Bakanlığı’nın ve Genelkurmay Başkanlığı’nın meseleyi akılcı bir açıdan incelediklerine eminim.
Yazarın Tüm Yazıları