GENELKURMAY Başkanı’nın 12 Nisan günü basın toplantısındaki konuşması, gerek özü gerek sakin, yapıcı ve hatta nüktedan üslubu ile son zamanlardaki politik gerginliği önemli ölçüde azaltacak nitelikteydi.
Ne yazık ki, Cumhurbaşkanı’nın ertesi günü Harp Akademileri’nde kullandığı, uzlaşma zihniyetinden tamamen yoksun, dogmatik ifadeler ve aynı gün Nokta Dergisi’nin basılması, tansiyonun süratle yükselmesine neden oldu.
14 Nisan’da Ankara’daki miting ise çok ciddi bir kutuplaşma içinde olduğumuzu bir kere daha kanıtladı. Her neyse, ben bugün Genelkurmay Başkanı’nın Kuzey Irak’a müdahale konusunda söyledikleri üzerinde durmakla yetineceğim.
* * *
Orgeneral Büyükanıt, Kuzey Irak’a bir operasyonun askeri açıdan yapılması gerektiğini, bunun fayda sağlayacağını, TSK’nın gerekli güce sahip bulunduğunu, ancak siyasi karara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Daha önce Dışişleri Bakanı da müdahalenin uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hak teşkil ettiğini savunmuştu.
Uluslararası hukuk açısından bakıldığında üç türlü müdahale opsiyonu söz konusu olabilir: Sıcak takip, insancıl müdahale ve meşru savunma. Tek taraflı sıcak takip hakkı, ancak deniz alanlarında geçerli. Karasularınız, güvenliğinize zarar verecek veya suç oluşturan biçimde ihlal edilmişse açık denizde sıcak takip hakkınız var.
Karada ise sınırınızın öbür tarafında bir başka ülkenin egemenliği başladığından, ancak onun rızasıyla takip operasyonu yürütebilirsiniz. Irak ile vaktiyle bu konuda her yıl yenilenen bir anlaşmamız vardı. Bugün yok.
* * *
Bir ikinci müdahale opsiyonu, insancıl müdahaledir. Henüz uluslararası hukuk tarafından kodifiye edilmemiştir; fakat geniş kabul gören kıstaslar mevcuttur. Örneğin, Türkmenlere karşı bir katliama girişildiği takdirde bu hak ileri sürülebilir.
Dikkat edilecek başlıca kriterler şunlardır: Geniş çapta insan haklarının ihlallerinin mevcudiyeti, ilk önce bütün barışçı yolların tüketilmesi, müdahalenin orantılı olması, bölgesel istikrarsızlığa neden verilmemesi, müdahalenin insancıl sonuçlar doğurması.
Nihayet üçüncü müdahale opsiyonu, BM Şartı’nın 51’inci maddesine göre "silahlı bir saldırı"ya karşı meşru savunma hakkının kullanılmasıdır. O zaman da bu hakkın kullanımı amacıyla alınan bütün önlemlerin derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilmesi gerekir.
Konsey, uluslararası barış ve güvenliği korumak için gerekli kararları alabilir. Burada dikkat edilecek bir nokta var. Uluslararası Adalet Divanı’nın içtihadına göre, bir ülkenin toprağına kapsamlı bir operasyon boyutunda silahlı gruplar gönderilmesi "siláhlı saldırı" sayılabilir; fakat "isyancılar"a yardım veya onlara mali kaynak veya silah sağlanması 51. maddedeki tarife girmez.
* * *
En güçlü bir ordunun bile asimetrik bir çatışmaya karşı ne kadar kırılgan olabileceğini, Afganistan’a ve Irak’a müdahaleler tereddüde imkán bırakmayacak şekilde göstermiştir.
Bir müdahalede PKK teröristleri Kuzey Irak’ın dört bir tarafına dağılacaklardır. Onları bulup kesin sonuç almak o kadar kolay olmayabilir. Müdahale uzadığı takdirde ise Iraklı Kürt grupların saldırılarına maruz kalınmayacağını kim garanti edebilir?
Kaldı ki, uluslararası hukukun sınırlamaları bir tarafa, ABD’den, AB’den, bölge ülkelerinden tepkiler ve suçlamalar geleceği kesindir. Operasyonun finansmanının ve siyasi yansımalarının ekonomik etkileri de göz ardı edilemez.
Kuzey Irak’a bir operasyon, ancak siyasi zemini iyice hazırlandığı ve süratle askeri hedefine varabildiği takdirde başarılı sayılacaktır. Aksi takdirde yarardan çok daha fazla zarar getirir.