Kriz içinde kriz

ÜLKEMİZ halen bir politik kriz içinde. Buna yönetim krizini de eklemek gerek. Ayrıca demokrasi krizi tehlikesi ufuktan bir türlü kaybolmuyor.

Politik buhran deyince her şeyden önce cumhurbaşkanı seçiminin kilitlenmiş olması akla geliyor. Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği hálá belli değil ve hukuki gerilla savaşı sürdüğünden bu belirsizlik kolay kolay sona ereceğe benzemiyor.

* * *

Cumhurbaşkanı seçimi yönteminin tam bir karmaşaya dönmesinin iki nedeni var. Biri AKP’nin kendi saflarından bir cumhurbaşkanı seçilmesine muhalefetin boyutunu ve derinliğini zamanında sezememiş olması ve halk oyuna başvurarak bu muhalefeti bertaraf edebileceğini sanması. İkincisi her ne pahasına olursa olsun AKP’li bir cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek için hukukun çok aşırı ölçüde zorlanması. Anayasa Mahkemesi’nin toplantı yeter sayısının karar yeter sayısı gibi 367 olduğuna kadar vermesi hukuk devleti kavramına çok zarar veren bir tasarruf olmuştur. Karar sadece hukuka değil, fakat aynı zamanda politik mantığa da aykırıdır. Anayasa değişikliği ile geçerliliğine son verilemezse, bundan sonra her cumhurbaşkanı seçiminde 1980’de olduğu gibi vahim krizlerle karşılaşırız. En isabetli çözüm toplantı yeter sayısının üçte bir olduğunu saptayan basit bir Anayasa değişikliği yapılması ve AKP’nin de oydaşmayı sağlayacak bir cumhurbaşkanı adayına rıza göstermesi olurdu. Sağduyuya avdet için vakit çok mu geç?

* * *

Politik krizle birlikte ve kısmen de onun etkisi ile bir yönetim krizi içinde bulunduğumuz aşikárdır. Haftalardan beri Kuzey Irak’a müdahale gibi hayati bir konuda karar sorumluluğunu Başbakan ve Genelkurmay Başkanı birbirlerinin üstüne atıyorlar. Aralarındaki tartışma kapalı kapılar arkasında veya Milli Güvenlik Kurulu’nda cereyan etmiyor, medya vasıtası ile yürütülüyor. Kıbrıs’a müdahale edip etmemek konusunda daha önceki yıllarda siviller ile askerler arasında fikir birliğine varılmakta güçlük çekildiğine tanık olmuştum. Fakat münakaşalar kapalı kapılar arkasında yapılırdı. Zannedilmesin ki o zaman askerler daima şahin, siviller de güvercindi. Tersi de görülürdü. Fakat sonunda bir uzlaşmaya varılırdı ve çıkış yolu bulunmasında çok kere devrin cumhurbaşkanı kilit rol oynardı. Ne yazık ki bugünkü cumhurbaşkanımız arabulucu veya kolaylaştırıcı bir misyon üstlenmeyi aklından bile geçirmiyor.

* * *

Her neyse, şunu bilmek gerekir ki Kuzey Irak’a müdahale Kıbrıs’a müdahaleden kat kat risklidir. Ben Genelkurmay’ın bu risklerin tamamen bilinci içinde olduğuna eminim. Bazen iddia edildiği gibi politik bir maksatla tartışmayı devam ettirdiğine ve bir demokrasi krizi yaratmak istediğine de inanmıyorum. Bugünkü uluslararası ve bölgesel koşullar altında, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal alanlarda ulaştığı düzeyde, demokrasiden uzaklaşmanın ne büyük bir facia teşkil edeceğini öngörmek için káhin olmaya lüzum yoktur.

* * *

Demokrasi krizi mutlaka bir askeri müdahale olasılığından ortaya çıkmaz. Politik güçlerin demokrasinin işleyişini imkánsız hale getirmeleri de aynı krizi doğurabilir. Türkiye’nin bugünkü siyasi yelpazesindeki partilerin çoğunun davranışları demokratik olmaktan bir hayli uzak. Lider sultası devam ediyor. Partiler arasında bütünleşme veya seçim ittifakı çabalarında liderlerin egosunun dramatik yansımalarını hayretle izliyoruz. Merkez sağ partilerde olduğu kadar sosyal demokrat parti kimliğini muhafaza ettikleri efsanesini sürdürmek isteyen partilerde, Avrupa’da hem sağ ve hem de sol partilerin görüşlerine artık hákim olan politik ve ekonomik liberalizm eğiliminden neredeyse eser yok. O kadar ki liberaller AKP’ye sığınmaktan başka çare bulamadılar.

Bugünkü katmerli krizden çıkmanın tek umudu halkın seçimlerde sağduyudan şaşmaması olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları