Kıbrıs’ta değişen ne var?

TÜRKİYE ve KKTC açısından bakınca Kıbrıs’ta hem olumlu ve hem de uzun süreli olarak kaygı verici gelişmeler var.

Olumlu gelişmeler arasında KKTC’de, bugün sorunlara daha gerçekçi yaklaşan, dünyaya kendisini kapatmayan, uluslararası toplum tarafından muhatap kabul edilen bir hükümetin mevcudiyetini saymak gerekir. Bu hükümetin politikasının özellikle ekonomik alandaki getirileri çok önemli oldu. Fert başına GSMH’nin 10,000 dolara varması bunun en güzel kanıtı. İnşaat sektöründeki patlama yavaşlamış olsa da büyük projeler yine gündemde. İsrail sermayesi ile Karpaz ve güneyinde beş yıldızlı oteller ve bir yat limanı inşası projeleri gerçekleşirse Kuzey Kıbrıs turizmi büyük bir ivme kazanacak. Ekonomik büyüme aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin özgüvenini de yükseltti.

* * *

Siyasi açıdan kuşkusuz belirsizlikler devam ediyor. Bir çözüm umudu henüz ufukta yok, fakat bazı kıpırdanmalar gözlemleniyor. İki toplumu da ilgilendiren bir seri sorunun teknik düzeyde ele alınması konusunda görüş birliğine varılmış. Bu görüşmelerin karşılıklı güveni artırarak müzakere sürecinin yeniden başlamasına yol açacağı umuluyor. Ne var ki geçen hafta Kıbrıs Türklerinin ve Rumlarının da katılımı ile İstanbul’da yapılan Türk-Yunan Forumu toplantısında da ortaya çıktığı gibi, BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonunun tekrar harekete geçirilmesi kolay olamayacak. Kıbrıslı Rum katılımcılar Papadopulos’un iddia edildiği gibi uzlaşmaz olmadığını, bir çözümün zaruretine inandığını ısrarla ileri sürdüler. Fakat Rum liderinde, Annan Planı’nın genel dengesini saklı tutacak bir kompromiye yanaşabileceğini düşündürebilecek bir tutum değişikliği henüz gözükmüyor.

* * *

KKTC bakımından bugün başlıca iki büyük sorun var. Birincisi izolasyonun kalkmasıdır. Kıbrıslı Türkler Kuzey limanlarından serbestçe ticaret yapabilmeyi, hava limanlarının uluslararası ulaşıma açılmasını, Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında gerçekleşen Gümrük Birliği’ne entegre edilmesini istiyorlar. Hava limanları meselesi direkt ticaretten de daha önemli, çünkü sürdürülebilir ekonomik büyümenin motoru ihracat değil, turizm olacak. Rumlar da Güney Kıbrıs turizminin kuzeye kaymasından endişe ettikleri için hava limanlarının uluslararası ulaşıma açılmasına katiyyen yanaşmıyorlar. Direkt ticarete gelince, bunu da Maraş’ın BM yönetimi altında Rumların iskánına açılmasına, Magosa limanının ise AB yönetimi altında iki tarafça da kullanılmasına bağlıyorlar.

* * *

KKTC bakımından ikinci sorun mülk meselesidir. Yarın Tazmin Komisyonu’nun üyeleri açıklanacak ve Komisyon çalışmalarına başlayacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Komisyon’un belirlediği kıstaslara uygun olduğunu saptarsa, mülk iadesi ve tazmin davalarının dosyaları Komisyon’a havale edilecek. Rumlar böyle bir olasılığa inanmak istemiyorlar ve Türkiye’yi ve KKTC’yi Avrupa Konseyi’nde sıkıştıracak, Bakanlar Komitesi’ni harekete geçirecek çeşitli çareler araştırıyorlar.

* * *

Türkiye bakımından bu aşamada en büyük sorun ise Gümrük Birliği Protokolü’nün TBMM tarafından onaylanması ve uygulanmasıdır. Aslında Gümrük Birliği fiilen yürürlüğe girdi ve iki taraf arasındaki mal ticaretine uygulanıyor. Ancak AB Türkiye’nin protokol çerçevesinde limanlarını Rum gemilerine açmasını istiyor. Türkiye ise Kuzey Kıbrıs deniz ve hava limanları üzerindeki kısıtlamalar kalkmadıkça buna yanaşmıyor ve protokolü bu yüzden onaylamıyor. Bu durumun AB ile müzakere sürecini ne ölçüde etkileyeceği sonbaharda anlaşılacak.
Yazarın Tüm Yazıları