GEÇEN hafta Türk-Yunan Forumu’nun Lefkoşa’da yaptığı toplantıya bu sefer de Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları katılmışlardı.
Yapılan görüş alışverisinde, Ada’da, Türkiye’de ve Yunanistan’da yakında yapılacak seçimler nedeniyle 2008 yılının ortasına kadar kapsamlı çözüm yönünde gelişme beklenmemesi gerektiğinde herkes mutabıktı.
Güney Kıbrıs’ta seçimler 2008 Şubat’ında yapılacak. Papadopulos’un seçileceğine eskisi kadar kesin gözle bakılmıyor, çünkü AKEL partisinin lideri Christofiades de adaylığını koymaya hazırlanıyor. Bir başka aday da Kleridis’in partisi DİSİ’den eski dışişleri bakanlarından Kasulides.
Seçim iki turda yapılacak. Birinci turda Papadopulos elenebilirse ikinci turda Kasulides’in kazanma şansı yüksek görülüyor. DİSİ genellikle bir çözüme daha yatkın gözüken bir parti. Fakat 2004 referandumundan sonraki koşullarda bir tahminde bulunmak çok zor.
* * *
Cumhurbaşkanı Talat ile Papadopulos’un Temmuz 2006’da imzaladıkları "Prensipler Mutabakatı"nda saptanan süreç tıkanmış durumda. Öngörülen teknik komitelerin ve çalışma gruplarının yetkileri konusunda iki taraf arasında bir türlü anlaşmaya varılamıyor.
BM Genel Sekreterinden de ses seda yok. Kıbrıs meselesinin Genel Sekreter’in gündeminde öncelikli bir yer işgal etmediği anlaşılıyor. Buna karşılık Güvenlik Konseyi’nin beş sürekli üyesinin,
Rusya’nın tutumundaki değişiklik yüzünden biraz daha aktif oldukları kanaati mevcut. Diğer taraftan, bazı sivil toplum örgütleri ve siyaset bilimcileri, çözüme dolaylı yoldan götürebilecek alternatifler aramaya başlamışlar.
* * *
Bir görüşe göre bugünkü açmazdan kurtulmanın bir çaresi 1960 Anayasası’na geri dönmektir. Bu fikir daha önce Türkiye’de de zaman zaman ortaya atılmıştı. Ne var ki 1960 Anayasası iki toplumlu bir sistem öngördüğünden ve iki bölgeye yer vermediğinden sakıncalıydı.
Şimdi ileri sürülen formül değişik. 1960 Anayasası’na dönüş geçici bir dönem için olacak. Bu çerçevede Kuzey’deki ve Güney’deki "Cemaat Meclisleri" bir araya gelerek yeni anayasayı hazırlamakla görevli bir asamble oluşturacaklar. Sürece BM Genel Sekreteri de katılabilecek. Peki anlaşmaya varılamazsa ne olacak?
Bu soruya da cevap yok değil. O zaman eski statükoya, bugünkü duruma dönülecek. Süreç karmaşık, birçok komplikasyonlara yol açacak nitelikte, ancak çeşitli alternatifler aramaktan başka çare de yok.
Türkiye ve KKTC’nin Kıbrıs politikasına seçimlerden sonra daha somut bir içerik vermeleri, yeni formüller üretmeleri gerekir.
* * *
KKTC’de şimdilik koşullar çok tatmin edici. İnşaat sektöründeki patlama devam ediyor. AB hibe yardımları ile finanse edilecek projeler geliştiriliyor. Direkt ticaret konusunda bir ilerleme yok, fakat bunun politik yönü önemli, yoksa ekonomi açısından AB’ye ihracatın ekonomiye katkısı çok marjinal.
Ancak çözüm geciktikçe ilerisi için çeşitli alanlarda güçlükler de çığ gibi büyüyor. Bunların başında taşınmazlar meselesi var. Sorun artık taşınmazların iadesinden çok, gayrimenkul sahiplerinin mallarını kullanamamaktan kaynaklanan tazminat talepleri olacak. Bu iki taraf için de söz konusu.
Türklerin Güney’deki gayrimenkulleri 400.000 dönümü buluyormuş. Rumların Kuzey’deki taşınmazları birkaç misli daha fazla. Çözüm geciktikçe her yıl için faiz ödenmesi gerekecek. Annan planında tazminatların her federe devlet tarafından kendi vatandaşlarına ödenmesi öngörülmüştü, lehimize bir düzenleme. Şimdi ise ne olacağı belli değil.
İlerideki güçlükleri gözardı etme politikası ne kadar sürebilir?