HAFTA başında Kıbrıs’ta Türk-Yunan Forumu’nun bir toplantısına katıldım. Bu seferki toplantıya Kıbrıslı Türk ve Rum sivil toplum temsilcileri de davet edilmişlerdi.
Ayrıca, Türkiye’den gelen üyeler KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı ziyaret ettiler. Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs Temsilcisi ile de görüşmek fırsatını bulduk. Bütün bu temaslardan edindiğim izlenimleri kısaca özetlemek istiyorum.
* * *
AB kapsamında direkt ticaret sorunu henüz halledilmiş değil. Ancak dönem başkanının bu yönde büyük bir çaba içinde olduğu anlaşılıyor. KKTC’ye verilen 259 milyon Euro’luk yardım çerçevesinde finanse edilecek projeler üzerinde çalışmalar başlamış durumda.
Bu maksatla Komisyon KKTC’de 50 personeli bulunan bir ofis kurmuş. Kapsamlı çözüm konusunda da bir ölçüde iyimserliğe imkán veren gelişmeler yok değil. KKTC ekonomisinin 2003’ten beri ortalama yılda yüzde 10 civarında büyümesi, fert başına milli gelirin 2003’te Güney’dekinin dörtte biri kadarken bugün bu oranın yüzde 50’ye çıkması, aynı devrede gayrimenkul fiyatlarının yüzde 417 oranında artması, 2014’e kadar Kuzey ve Güney ekonomileri arasındaki farkların çok azalacağı beklentisini doğurmuş.
Ocak 2007’de Güney’in Euro bölgesine girecek olması da olumlu yönde değerlendiriliyor, çünkü artık para politikası Avrupa Merkez Bankası tarafından yürütülecek. İki tarafın ekonomilerinin aynı seviyelere yaklaşmasının ve EURO bölgesi disiplininin Rumların federal çözüme ekonomik açıdan itirazlarını mesnetsiz bırakacağı kanaati yaygın.
* * *
Cumhurbaşkanı Talat ile Papadopulos’un, BM Genel Sekreter Yardımcısı Gambari ile bir araya gelerek 8 Temmuz 2006’da imzaladıkları "Prensipler Mutabakatı"nda öngörülen süreç Papadopulos’un ayak sürtmesi yüzünden şimdiye kadar bir bir türlü başlatılamamıştı.
Mutabakat iki taraf halkının günlük yaşamını ilgilendiren sorunların ele alınacağı 11 teknik komite ile kapsamlı çözüme ilişkin konuları inceleyecek çalışma grupları kurulmasını öngörüyordu. Komite ile çalışma gruplarının eş zamanlı olarak faaliyete başlamaları planlanmıştı.
Şimdiki halde iki tarafın resmi temsilcileri bu amaçla aralıksız çalışıyorlar. Nasıl bir sonuca varacakları henüz belli değil. 8 Temmuz mutabakatının üçüncü ayağını ise güven artırıcı önlemler oluşturuyor, Lokmacı barikatlarının kaldırılması gibi.
* * *
Bütün bu adımlar ve girişimler federal bir çözümü kolaylaştırmaya yönelik. Son zamanlarda her iki tarafta da yapılan kamuoyu yoklamaları, gerek Kıbrıslı Türklerin gerek Rumların, 2004 referandumunun başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, iki bölgeli, iki toplumlu federal bir çözüm formülünü tercih etmeye devam ettiklerini gösteriyor. İki ayrı devlet üzerinde duran bir azınlık elbette var.
Ancak, Kıbrıs Türklerinin büyük çoğunluğu kendilerini AB’den koparacak, şimdi bile AB vatandaşı olarak elde ettikleri avantajları yok edecek bir ayrı devlete sıcak bakmıyorlar. Kaldı ki, KKTC’nin, bırakın AB’ye ayrı bir devlet kimliği ile üye kabul edilmesini, AB dışında uluslararası alanda tanınmasını sağlamak bile, Türkiye’nin bugünkü koşullar altında zaten göze alamayacağı riskleri beraberinde getirecek cüretli bir politika gerektiriyor.
* * *
Kıbrıs’ta olduğumuz gün Kolordu Komutanı ile KKTC Başbakanı arasında talihsiz bir olay yaşandı. Türkiye ile KKTC tam bir uyum, yakın bir işbirliği ve karşılıklı saygı içinde hareket etmezlerse ortak davalarını savunamazlar, ortak vizyonlarını gerçekleştiremezler.
Sorumluluk mevkilerini işgal edenlerin bunun bilincinde olmaları gerekir. Türkiye-KKTC ilişkilerinin daha dengeli bir zemine oturtulması zamanı artık gelmiştir.