Irak'ta son perde

ÖNÜMÜZDEKİ bir iki hafta içinde ABD'nin Irak'a saldırıp saldırmayacağı belli olacak.

Dünya kamuoyu AB politikasına şiddetli tepki gösteriyor, ABD'nin müttefikleri sıkıntı ve tereddüt içindeler, uluslararası meşruiyetin sembolü sayılan BM Güvenlik Konseyi'nin onayının sağlanması çok güç olacak. Fakat bütün bu oluşumlar Washington'u fazla etkilemiyor. Irak'a karşı ileri sürülen iddialar da ispat edilmiş değil. Bağdat'ın uzun yıllar BM denetçilerini aldattığı doğruysa da, Irak'ın kitle imha silahları bakımından çok ciddi bir tehdit olduğunu kabul etmek zor. Denetçiler daha çalışmalarını tamamlamadılar. Irak'ın El Kaide ile irtibatları hakkındaki suçlamalar ise kesinlikle inandırıcı değil. Peki, ABD'nin Irak saplantısı hangi nedenlere dayanıyor? Geçen hafta Körfez krizi sırasında kilit mevkilerde bulunmuş birçok kimsenin katıldığı bir toplantıda bu konu üzerinde bir hayli duruldu. O toplantıdaki izlenimlerimi de göz önünde bulundurarak meseleyi biraz deşmek istiyorum.

* * *

ABD'nin tutumunu anlamak için birinci Körfez krizini hatırlamakta yarar var. O tarihte ABD kuvvetlerinin neden Bağdat'a kadar ilerleyerek Saddam'ı devirmemesi çok münakaşa edildi. Birçok izah şekli ileri sürüldü. Fakat genellikle ABD'nin bölgesel müttefiklerinin de endişelerini göz önünde tutarak Irak'ın parçalanmasına yol açmaktan çekindiği düşünülüyor. Saddam'ın iktidarını koruması bir ehveni şer olarak görüldü.

Peki bu politika ikinci Bush döneminde neden değişti? ABD'nin bugünkü radikal tutumunu izah için ileri sürülen tezlerin haddi hesabı yok. En revaçtaki tez de petrole dayanıyor. Dünyanın en zengin petrol yataklarına ABD'nin 30-40 yıl içinde gittikçe daha fazla muhtaç olacağını, dolayısıyla bu kaynaklardan engelsiz yararlanmak ve gerekirse başka ülkelerin yararlanmasını önlemek için ABD'nin Ortadoğu'yu mutlak egemenliği altına almak istediğini düşünenler çok. Ne var ki bu görüşü inandırıcı bulmak o kadar kolay değil. Gerçekten ABD bugün Irak'a uygulanan ambargonun kalkmasına razı olsa Saddam ona bayıla bayıla istediği kadar petrol satar. Eğer ABD'nin niyeti petrol fiyatlarını düşürmek ise Irak'ın petrol üretimini artırması bunun en iyi yoludur. ABD'nin ekonomik rakiplerinin petrol ikmalini kısıtlamak istediği de düşünülemez; çünkü böyle bir kısıtlama dünya ekonomisini ve ona çok bağımlı olan ABD ekonomisini zayıflatır. Kaldı ki ABD'nin müdahalesinin bölgeye istikrardan çok istikrarsızlık getirmesi ve bunun petrol kaynaklarını tehlikeye düşürmesi daha olasıdır. Bir başka gözde teori de, ABD'nin İsrail'in güvenliğini kuvvetlendirmek istediğidir. Bu da inandırıcı değil; çünkü İsrail'in güvenlik sorunu askeri değil, siyasidir.

* * *

ABD'nin Irak'a müdahalesinin nesnel ve akılcı nedenlerle izah edilemeyeceği kanaati çok yaygın. Hal böyle olunca öznel nedenler akla daha yakın geliyor. Öznel nedenler de Başkan W.Bush'un ve en yakın danışmanlarının psikolojilerinden kaynaklanıyor. Bu danışmanlar Başkan Bush ile çok eskiden beri yakın ilişki içindeler. Daha 11 Eylül'den çok evvel düşünce merkezlerinde, ‘‘önleyici müdahale’’ ve ‘‘şer mihveri’’ gibi doktrinler geliştirdiler. 11 Eylül onlara bu radikal fikirlerini adeta dini bir taassupla uygulamaya koymak fırsatını verdi. ABD'nin gücünün kullanılmasına herhangi bir hukuki veya moral sınırlama tanımak istemiyorlar. Onların doktrininde Ortadoğu'nun istikrarını kuvvetlendirmek amacı ile Filistin sorununun çözümüne gerçekten katkıda bulunmak gibi bir kavram da mevcut değil.

* * *

ABD politikası akıl rayından çıktığına göre her devletin artık kendi çıkarlarını gözetmesinden başka çare yok. Bazıları, Almanya gibi, ABD'ye ters tavır takınmakla beraber ülkelerindeki üslerin kullanılmasına izin veriyor. Fransa galiba veto hakkını kullanmaya kadar gitmeyecek. Yunanistan da üslerini açtı. Rusya ve Çin gayet dikkatli ve dengeli bir siyaset gütmeye çalışıyorlar. Merkezi ve Orta Avrupa ülkeleri ise Sovyet hegemonyasından kurtuluşlarını ABD'ye borçlu olduklarını unutmuyorlar. İspanya ve İtalya kamuoylarına rağmen ABD'yi destekliyorlar.

Evet, akıl yolundan çıkan bir dev ise, ona tamamen ters düşmemek, onunla köprüleri atmamak akılcılığa daha yakın. Umarız, TBMM de bugün jeopolitiğin Türkiye'ye dikte ettiği akılcı ve gerçekçi kararı alacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları