Paylaş
ATATÜRK Barajı'nda brifing veren yetkiliye soruyoruz, ‘‘Fırat'ın su seviyesi ne durumda?’’ Gayet teknik ve karmaşık bir cevap veriyor: ‘‘O ne demek?’’ diye tekrar sorunca fazla bir şey söylemeyeceğini ihsas ediyor. Oysa daha sonra barajı gezerken acıklı tabloyu bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Su seviyesi 2-3 yıldır süren kuraklık yüzünden normalin çok altına düşmüş. Türbinlere bakıyoruz. 8 tanesinden sadece bir tanesinin çalıştığı çıkardığı köpüklerden anlaşılıyor. Karkamış Barajı'nda da durum aynı, 6 türbinden yalnız biri elektrik üretiyor. Keban'da galiba sıkıntı daha da fazla, su seviyesinde 20 metrelik bir düşüş olmuş, türbinlerin belki hepsi atıl. Fırat Havzası'ndaki kuraklık Türkiye'den başka Suriye ve Irak'ı etkilemekten geri kalmıyor. Suriye'ye normal zamanlarda bırakılan saniyede 500 m3 şimdi 300 m3'e düşmüş.
***
İnsan ister istemez düşünüyor: ‘‘Türkiye'nin elektrik ihtiyacının % 43'ünü sağlayan hidroelektrik projelere üstelik uluslararası kredilerden faydalanmadan dev yatırımlar yapmak isabetli bir politika mıydı? Doğal gaz, kömür ve petrol gibi tabiatın cilvelerinden etkilenmeyen kaynaklarla işleyen santrallara ağırlık vermek daha doğru olur muydu?’’ ‘‘Ortada bir vizyon ve planlama hatası var mı?’’ Bu suallere cevap vermek güç. Zamanın koşullarını ve algılamalarını iyice değerlendirmeden hükme varılamaz. Geçmiş hatalar üzerinde dövünmek katiyen fayda vermez. Fakat bundan sonrası için enerji politikasında birincil kaynakların kullanılma paylarının dikkatle ayarlanması gerekiyor. Oysa bugün yatırımların planlanmasında ve uygulanmasında ve doğalgaz bağlantılarının yapılmasında gözlenen kargaşa ve gecikmelerin hiç değilse daha birkaç yıl ciddi enerji kısıtlamalarını kaçınılmaz hale getirdiği bir gerçek. Üstelik çeşitli nedenlerle Türkiye'de elektrik maliyetinin çok yüksek olması, ekonominin rekabet gücünü zayıflatıyor.
***
Fırat Nehri'ndeki hüznün bir başka nedeni daha var. Birecik Barajı'nın suları bu nehrin kıyılarında yeşermiş eski bir medeniyetin kalıntılarını iki ay önce kapladı. Kommagen ve Roma devirlerinin önemli bir kültür ve ticaret merkezi olan Zeugma-Belkıs'tan kalan harabelerinin beşte biri artık suya gömülü. 1992'den beri, Gaziantep sivil toplum temsilcilerinden bir grup bu tarihi servetin korunması için yetkili makamları uyarmışlar, fakat seslerini duyuramamışlar. Devrin enerji bakanı kim ise, ‘‘Endişeye mahal yok, sanat eserleri su altında kalsın, sonra onları çıkartırız’’ gibi kültür ve sanata bağlılığını gösteren bir yanıt vermiş. Ancak son yıllarda, özellikle yabancı kuruluşların önayak olması ile, hiç değilse eşsiz mozaikler kurtarılmış. Bunlardan bazıları Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor, geri kalan kısmı ise yer olmadığından müzenin bahçesinde sarılı halde muhafaza ediliyor.
***
Zeugma'nın sular altında kalmayan alanında daha ortaya çıkarılmayan koca bir şehir var. Yabancı vakıflar bu iş için fon da tahsis etmişler, fakat klasik koordinasyon eksikliği ve bürokratik çekişmeler çalışmaların önünü kesiyor. Umarız Kültür ve Turizm Bakanları engellemelere son verirler.
***
Artık bir nehir görüntüsünden çıkarak birbirine bağlı bir seri baraj gölü haline gelen Fırat, Türkiye'nin can damarı. Güneydoğu Anadolu projesinin Fırat'a ilişkin elektrik üretim projeleri tamamlanmış gibi. Sulama projelerinin ise ancak bir kısmı bitirilmiş ve özellikle Harran Ovası'nda çok iyi neticeler alınmış. Sulama projelerinin hepsinin tamamlanması su kaynaklarının yeterliliği kadar mali kaynakların bulunmasına bağlı.
***
Fırat'ta karşılaşılan sorunlar önümüzdeki yıllarda Dicle'de yaşanacak. Geçmiş deneyimlerden esinlenerek gerek kaynakların akılcı bir şekilde kullanılması, gerek tarihi eserlerin korunması için vaktinde önlemlerin alınmasının önemi ortada. Akıllı insanlar başkalarının hatalarından ders alırlarmış. Biz kendi hatalarımızdan ders alalım, yeter.
Paylaş