"SONUÇTA bu ülkenin bir yurttaşıyım ve ısrarla herkesle eşit olmak istiyorum." Ölümünden önce Radikal Gazetesi için yazdığı makaledeki bu tümce, geçen cuma günü korkunç ve alçakça bir cinayete kurban giden Hrant Dink’in bütün yaşam dramını özetliyor.
Evet hayatında eşitliğe ulaşamadı. Makalesinde, askerlik hizmeti sırasında maruz kaldığı ayrımcılıktan ve mahkemelerde aynı suçtan yargılanan kimseler beraat ederken kendisinin mahkûm edilmesinden acı acı sızlanıyor.
Ölümünde de ayrımcılık peşini bırakmadı. "Öteki" olarak algılandığı için vuruldu.
* * *
Ülkemizde ne yazık ki ayrımcılık dürtüsü ve kültürü çok kuvvetli. Çarpıcı bir örnek, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1974 tarihli bir kararıdır. Kurul, Türk vatandaşı olan azınlık mensuplarının kurdukları vakıflar için, "Görülüyor ki Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişilikler..." diyebilmiştir.
Aynı yaklaşımın daha çok misalleri var. Devlete bu zihniyet hákim ise toplumda milliyetçi demagojinin tahrik ettiği kin ve nefret hislerinin ve şiddet eyleminin artması, şaşırtıcı sayılmamalıdır. Hrant birçok tehdit mektubu ve mesajları alıyordu.
Mahkemede yanına yaklaşan bir kimsenin, ona, "Senin mevcudiyetin beni rahatsız ediyor" uyarısında bulunduğunu hatırlıyoruz. Son konuşmaları ve yazıları meşum kaderinin yaklaştığının farkında olduğunu gösteriyor.
Hrant’ın günahı neydi? Fikirleri. İfade özgürlüğüne engel olan yalnızca kanunlar, yönetim felsefesi, mahkeme içtihatları değildir. Kalıp fikirlere yapışmış olanlar, başkalarının değişik şekilde düşünmesine tahammül edemiyorlar.
Fikrin ifadesi değil, fakat bazen varsayılan fikir bile neredeyse kınanıyor. "Liberal" sözcüğünün eskiden komünistlik damgası kadar, hatta daha çok alerji çektiği bir ülkede yaşıyoruz.
* * *
Hrant’ın öldürülmesine Başbakan, Genelkurmay Başkanı, bazı siyasi parti liderleri gereken olgunlukta tepki göstermekte gecikmediler. Toplumun büyük kesimi de içten gelen bir infialle korkunç cinayeti kınadı. Nefret ve kini teşvik edenlere gelince, onlar krokodil gözyaşları döktüler.
Bu cinayetin toplumda yarattığı şok, bundan sonra daha büyük bir hoşgörü ortamı yaratmaya katkıda bulunursa Hrant’ın ruhu mutlu olacaktır. Katil zanlısının süratle yakalanması da kuşkusuz sevindiricidir.
Soruşturmanın derinlemesine ve çok kapsamlı olması gerekir; ancak cinayetin perde arkası hakkında önyargılarda bulunmak veya çeşit çeşit komplo teorileri üretmek bir işe yaramaz.
Hrant’ın katlinin birçok ülkede "Ermeni soykırımı"nı daha büyük ısrarla yeniden gündeme getirmesi beklenir. Özellikle ABD Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da Demokrat çoğunluğun bu sefer bir soykırım kararı çıkartması olasılığı kuvvetleniyor.
* * *
Diplomatik girişimler artık yetmeyebilecektir. Süratle Avrupa ve ABD’deki eğilimi frenleyecek adımlar atılmalıdır. Bunlardan birincisi, 1921 Kars Antlaşması temelinde Türk-Ermeni sınırının açılmasıdır. Sınır kapısına Hrant Dink adının verilmesi de düşünülebilir.
İkincisi, TCK’nın 301’inci maddesinin derhal değiştirilmesidir. Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği, fakat vetodan önceki haliyle bile hakkaniyet açısından yetersiz kalan Vakıflar Yasası’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son kararı ışığında gözden geçirilerek kabul edilmesidir.
Yılan hikáyesine dönen Heybeliada Ruhban Okulu meselesi de çözümlenmeli, okulun açılmasına müsaade edilmelidir. Azınlıklardan artık korkmayalım. Asıl tehlikeli olan, dış himayeye muhtaç bırakılan azınlıklardır.
Hrant Dink’in ailesinin acısını paylaşır, içten taziyelerimi sunarım.