ÖLÇÜSÜZ ihtiras sahiplerinin, frenlemedikleri takdirde, ne büyük facialara ve haksızlıklara neden olduklarının tarihte bol bol örneği vardır.
Bunlar, bazen de, onyıllar, hatta asırlar boyunca, insanlar ve milletler arasında kin ve nefret hislerini canlı tutan efsaneler yaratırlar.
Bize çok zararı dokunan bir örnek, 1913 ile 1916 arasında Osmanlı İmparatorluğu nezdinde ABD Büyükelçisi olarak görev yapan Henry Morgenthau’dur. Türkiye’den ayrıldıktan sonra 1918’de yayımlanan "Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü" başlıklı kitabı bugün hálá "Ermeni soykırımı"iddialarını ileri sürenlerin en önemli referans kaynaklarından biri.
ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nin bikaç gün önce kabul ettiği karar da ona gönderme yapıyor.
* * *
Morgenthau, Başkan Woodrow Wilson’a seçim kampanyasında yardım eden bir işadamıydı. Bu hizmeti karşılığında bir bakanlığa, tercihen Maliye Bakanlığı’na getirilmeyi bekliyordu. İstanbul’a büyükelçi olarak tayin edilince tepki göstererek Yahudilerin hep Türkiye’ye gönderildiğinden yakınmış (bu gelenek Cumhuriyet devrinde büyük ölçüde sürmüştür), Çin’e atanmayı talep etmişti.
Fakat Wilson kararını değiştirmemişti. Tarihçi Heath Lowry,"Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsünün Perde Arkası" başlıklı kitabında Birinci Dünya Savaşı patlak verince Morgenthau’nun başlıca amacının Almanya ve Türkiye aleyhinde bir hava yaratarak ABD’yi Batılı müttefikler safında savaşa sürüklemek olduğunu, "Ermeni katliamları" temasını bu maksatla fütursuzca kullandığını vurguluyor.
Lowry’ye göre Morgenthau’nun suçlamalarının inandırıcı olmamasının başlıca nedeni, kitabındaki iddiaların İstanbul’da iken tuttuğu günlük ile çok çelişkili olmasıdır. Ne var ki kitabın bölümleri, 1918’de, toplam tirajı neredeyse 3 milyon tutan gazetelerde yayımlandı.
Morgenthau’nun ABD politikasını kendi görüşlerine göre etkilemek hırsı, oğlu Henry Morgenthau Jr.’ada geçti. O, Başkan Roosevelt zamanında babasının başaramadığını gerçekleştirmiş ve Hazine Bakanı olmuştu. Ünlü "Başkanlık" tarihçisi Michael Beschloss, İkinci Dünya Savaşı sırasında Roosevelt ve halefi Truman’ın Almanya’ya karşı politikalarını irdeleyen "Fatihler" adlı kitabında, savaş yıllarında, Morgenthau Jr.’un, Almanya ve işgal ettiği ülkelerde Yahudi katliamına girişildiği haberleri geldikçe Washington’un tepki göstermesi için uğraştığını, fakat sonuç alamadığını yazıyor.
O tarihte antisemitizmin izleri ABD’de henüz silinmiş değildi. ABD, Doğu Avrupa’dan kaçan Yahudilere kendi topraklarında melce vermeye bile yanaşmıyordu. Yahudi katliamı (soykırım ve holocaust terimleri daha icat edilmemişti) üzerinde odaklanmanın Almanya’yı bir an önce yenmek hedefine zarar vermesi olasılığından kaygı duyuluyordu.
Roosevelt, Morgenthau Jr.’un Yahudiler lehindeki girişimlerinden, endüstrisi sökülerek Almanya’nın fakir bir ülke haline getirilmesi yolundaki proje ve önerilerinden bizar olmuştu. Roosevelt’ten sonra Truman da Morgenthau Jr.’un bitmez tükenmez ısrarlarına tepki gösterecekti. O kadar ki, bir gün "Yahudiler Yüce Allah’ın kendilerini imtiyazlı millet olarak seçtiklerini iddia ediyorlar. Eminim Allah’ın muhakemesi daha sağlamdır"diyebilmişti.
* * *
Yine Beschloss’a göre, Truman Postdam konferansına gitmek üzereyken çok ciddi bir açmazla karşılaşmış. Kendisi başkan yardımcısı iken Roosevelt ölünce başkanlığa geldiği için başkan yardımcısı makamı boştu. O zamanki anayasada bu durumda başkan öldüğü takdirde yerine Dışişleri Bakanı’nın, o da ölürse Maliye Bakanı’nın geçeceği hükmü vardı.
Dışişleri Bakanı, Truman’a Postdam konferansında refakat edeceğinden bir kazada ikisi de ölürlerse bir Yahudi başkanlığa gelebilecekti. Buna meydan vermemek için Morgenthau Jr. hemen istifaya zorlandı.
Tabii 1945’ten beri köprüler altından çok sular aktı. Bugün Yahudi lobisinin bütün ABD dış politikasını yönlendirdiği ileri sürülüyor. Bu kadar güç, özellikle Irak savaşının yarattığı infial ışığında, bir gün ters teper mi?