GEÇEN hafta katıldığım Ortadoğu konuları üzerinde odaklanmış bir toplantıda "Genişletilmiş Ortadoğu" kavramı hakkında bir soru ortaya atılınca, katılımcılardan bir Amerikalı "genişletilmiş" sözcüğünden maksadın Afganistan’ın Ortadoğu perspektifi kapsamına alındığını göstermekten ibaret olduğunu söyledi.
Tabii bu kadar basit bir cevabın, sayıları gittikçe artan komplo teorileri üreticilerini ve müptelalarını tatmin etmesi ihtimali yok. Onlara göre "Genişletilmiş Ortadoğu", Türkiye’ye bölgesinde biçilen "misyon"u da kapsayan ve özellikle onu "ılımlı bir İslam devleti" haline getirmeyi amaçlayan bir projedir.
* * *
Her neyse, tarif edilen bölgede bugün belki Irak’tan da fazla zihinleri işgal eden mesele Afganistan’ın kaybedilmek üzere olup olmadığıdır. NATO orada yeniden canlanan Taliban ile mücadelesinde bir türlü sonuç alamıyor. Bunun bir nedeni, kuşkusuz NATO’nun elinde çatışmalara katılacak yeter sayıda asker bulunmamasıdır.
Fakat ikinci bir neden, Afganistan sınırındaki aşiret bölgelerinde Pakistan kuvvetlerinin El Kaide teröristleri ve Taliban milislerine karşı yürüttükleri operasyonların hemen tamamen durmuş olmasıdır. Irak’taki El Kaide mensupları, Irak’ı terk ederek bu bölgeye yerleşmektedirler.
Başkan Müşerref’in artık hükümetin icraatını kontrol edemediği ve iktidar ile muhalefet partileri kendi siyasi kavga ve hesaplarına dalmış bulundukları için, Afganistan politikasının yürütülmesi, fiilen, Taliban’ın 1980’li yıllarında ortaya çıkmasını ve güçlendirilmesini sağlayan Pakistan Askeri İstihbaratı’nın eline geçmiştir.
ABD’nin Irak’taki kuvvetlerinin bir kısmını Afganistan’a nakletmeyi bile düşünmesi, durumun ciddiyetini yansıtıyor.
Irak’ta şiddet olaylarının yoğunluğunun son bir yıl içinde nispeten azalmış olması, bir dereceye kadar iyimserlik yaratıyor. Ne var ki ABD kuvvetlerinin büyük kısmının çekilmesinden sonra Irak’ta ne gibi gelişmeler olacağını öngörmek son derece zor.
Evet, bir Irak milli ordusu kuruldu, fakat bunun yanında Kürtlerin ve Şiilerin sayıları kabarık milisleri var. Ülkenin bütünlüğünü korumak mümkün olsa bile hiç değilse kuzeyde Kürtlerin çok geniş bir otonomiden yararlanacaklarından kimse şüphe etmiyor.
Fakat Iraklı Kürtlerin en fazla Türkiye ile iyi ilişkilere muhtaç olacağı kanaati de yaygın. ABD için bu aşamada en önemli konulardan biri, kuvvetlerinin çoğu çekildikten sonra Irak’ta daha küçük çapta bir askeri mevcudiyeti -30 veya 40 bin kadar- nasıl idame ettireceğidir.
Irak hükümeti ile bu kuvvetlerin statüsü konusundaki müzakereler kolay geçmiyor. Bir görüşe göre Irak hükümeti, görüşmeleri yeni ABD yönetimi işe başlamadan sonuçlandırmak niyetinde değil. Irak’ta kalacak kuvvetlerin hangi bölgede konuşlandırılacağı da henüz saptanmamış. Bu kuvvetlerin kuzey bölgesinde konuşlandırılmasını herhalde Türkiye tercih etmiyordur.
* * *
İran, uranyum zenginleştirme programını devam ettiriyorsa da, çok yakın zamanda nükleer silah üretecek kapasiteye varması olası görünmüyor. İran’ın son fırlattığı füzelerin nükleer başlıklar ile donatılmadıkları takdirde büyük bir tehdit teşkil etmeyeceği de düşünülüyor.
Yine de kimse İsrail’in, Bush yönetimi daha görevdeyken İran nükleer tesislerini tahrip etmeye kalkışmayacağından emin değil.
İsrail-Filistin ihtilafına kısa sürede bir çözüm bulunabileceğine de kimse inanmıyor. Annapolis sürecinden bir netice alınamadı. İsrail, Suriye ile barışa, görüldüğü kadarıyla, Filistinlilerle barıştan daha büyük önem atfediyor. Belki de Suriye ile anlaşırsa Filistinlilerin daha da yalnız kalacağını hesaplıyor.
Irak savaşının ve yansımalarının Filistin meselesinin çözümünü daha da geriye attığını söylemek yanlış olmaz. Ne var ki bu meselenin çözümsüz kalması aynı zamanda El Kaide’nin mücadele azmini besleyen başlıca unsurlardan biridir.
"Genişletilmiş Ortadoğu" daha çok çetrefil ve dramatik gelişmelere gebe.