GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 16 Mart’ta, Harp Akademileri’ndeki konuşmasında, geçmiş yıllarda güvenlik politikasında ve dış politikada yapıldığına inandığı hatalar üzerinde durdu.
Genelkurmay Başkanı’na göre, 1991 yılında, 36. paralelin kuzeyinde Irak’a dayatılan uçuş yasağını desteklemekle, Kuzey Irak’ta bugünkü durumun yaratılmasına katkıda bulunduk.
İkinci hata Kıbrıs’ta Annan Planı’nı desteklemekti, çünkü bu planda Türkler lehine sanılan AB müktesebatına derogasyonlar gerçek avantajlar oluşturmuyordu.Rumlar Avrupa mahkemelerine başvurarak bu derogasyonların hepsini iptal ettirebilirlerdi. Her iki konuya biraz daha yakından bakmakta zannedersem fayda var.
* * *
1991 yılını hatırlayalım. Birinci Körfez Savaşı’nın sonunda Irak Kürtleri isyan ettikleri için Saddam’ın hışmına uğramışlardı. Yüz binlerce Iraklı Kürt Türkiye ve İran sınırındaki dağlık bölgelere iltica etmişlerdi.
1988 yılında Halepçe katliamını takiben 60.000 kadar Iraklı Kürt’e melce vermiş olan Türkiye, bu defa sınırlarına dayanmış olan 500.000 Iraklı Kürdü mülteci olarak kabul etmek istemiyordu. Bunun alternatifi Kürtlerin Kuzey Irak’ta güvenlik içinde yaşamasına imkán verecek koşulların sağlanmasıydı. BM Güvenlik Konseyi de bu yönde bir karar kabul etmişti. İlkönce Huzur Harekátı, daha sonra Çekiç güç ve Kuzey Keşfi aynı amacı güdüyorlardı.
Bu operasyonların Türkiye’nin de yararına olduğu kanaatini hem hükümet ve hem de Genelkurmay paylaşıyordu. Zaten operasyonların sürdürülmesi her altı ayda bir TBMM’nin verdiği iznin yenilenmesi ile mümkündü. Çekiç Güç veya Kuzey Keşfi’nin Türkiye’ye zarar verdiği düşünülseydi Meclis’ten yetki istenmeye devam edilebilir miydi? Unutmamak gerekir ki Çekiç Güç devrinde Türk kuvvetleri Barzani’yi para ve silahla destekleyerek onunla birlikte PKK’ya ağır darbeler indiren operasyonlar yürütebilmişlerdi.
O yıllarda Saddam’ın gazabından kurtulabildikleri için Iraklı Kürtlerin otonom yönetimlerini ve kurumlarını kuvvetlendirdikleri doğrudur. Fakat Irak’a müdahaleden sonra, nasıl olsa bu evrim gerçekleşmeyecek miydi? Irak Kürtlerinin Bağdat’a karşı uzun bir mücadele geleneğine sahip olduklarını unutabilir miyiz? Mart 2003’te ellerine geçen fırsatı kaçırırlar mıydı?
* * *
Genelkurmay Başkanı’nın Annan Planı’na yönelttiği eleştirilere gelince, Annan Planı’nın ideal bir plan olduğunu kimse iddia edemez. Fakat Türkiye ve Kıbrıs Türkleri, her zaman, Denktaş’ın Makarios ile 12 Şubat 1977’de imzaladığı belgedeki model çerçevesinde, iki bölgeli federal bir çözüm arayışı içinde olmuşlardır.
KKTC’nin 1983’te kurulması politikamızı değiştirmemiştir. Annan Planı işte bu modelin, birleşmiş bir Kıbrıs’ın AB üyesi olacağını da hesaba katan, çok ayrıntılı bir formülasyonundan ibarettir. AB müktesabatına derogasyonların AB Adalet Divanı tarafından otomatik olarak iptal edileceği görüşünün ne kadar geçerli olduğu hususunda ise tereddüdüm var.
Birçok katılım antlaşması katılan ülkenin özelliğine göre derogasyonlar içeriyor. Bunların iptal edildiğini pek duymadık. Taşınmazlar konusunun tabii bir özelliği var. Taşınmazların eski sahipleri planın öngördüğü çözümden tatmin olmadıkları takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne herhalde başvurabileceklerdi.
Ancak, şimdiden bu yola gittikleri ve Mahkeme kararı ile mülkiyet haklarından istifade edemeyenlere çok yüksek tazminat ödediğimiz de göz ardı edilemez. Annan Planı bu yükü mutlaka azaltacaktı.
* * *
Geçmiş hatalar üzerinde elbette durulabilir. Fakat bugün nerede olduğumuzu da değerlendirmeliyiz. Bazı fırsatların kaçırılması da hataydı!