FRANSA’daki Ermeni lobisi yine atakta. Seçimler yaklaşırken siyasi partilerden ve özellikle Sosyalist Parti’den elde ettiği desteği sonuna kadar kullanarak "Ermeni soykırımı"nı reddedenleri cezalandırmayı öngören yasa tasarısını Millet Meclisi’nin gündemine bir kere daha taşımayı başardı.
Geçen mayıs ayındaki teşebbüsü, Meclis Başkanı’nın yöntem taktikleriyle oylamayı engellemesi sayesinde akamete uğramıştı. Şimdi amaç 12 Ekim’de artık bu tasarıyı oylatmak. Bu defa Ermeni lobisinin şansı yüksek.
* * *
Tasarının yasalaşmasıyla Fransa inanılmaz hukuki ve siyasi çelişkiler içine düşecek. Tasarı, Ermeni soykırımı iddiası ile Yahudi soykırımını bir tutuyor. Oysa ikisi arasında hukuken büyük bir fark var. Yahudi soykırımında Nazi Almanyası liderlerinin sorumlulukları uluslararası bir mahkemenin, Nuremberg Mahkemesi’nin kararıyla tescil edilmişti.
Ermeni iddiaları konusunda en ufak hukuki dayanak yok. 1948 tarihli "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması" Sözleşmesi de geriye dönük değil. Tabii hukuk başka, siyaset başka denebilir. Fakat siyasi açıdan da büyük çelişki mevcut.
Koloniyalizm devriyle ilgili kanunların tartışılması sırasında "Tarih yazmak kanunun işi değildir. Tarih yazmak tarihçilerin işidir" diyen Cumhurbaşkanı Chirac’tan başkası değildi. Kendisi hálá bu kanaatte olsa bile tasarıya karşı gelmesi beklenmemelidir. "Dün dündür, bugün bugündür" zihniyeti her yerde politikaya hákim.
* * *
Tasarıya karşı Cumhurbaşkanı, hükümet ve TBMM büyük bir çaba içindeler. Fakat sonunda tasarı yasallaşırsa ne yapacağız? Fransa’yı cezalandırıcı politik ve ekonomik önlemler alacağımız uyarıları birbirini izliyor. Ne var ki, politikamızın saptanmasında iki noktaya dikkat etmek gerekir.
Birincisi, ilan ettiğimiz tutumda sebat gösterebileceğimizden emin olmaktır. İkincisi ise kendimize vereceğimiz zararın iyi hesaplanmasıdır. TBMM’nin, Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırımı inkár etmeyi suç sayan bir yasa kabul etmesi önerisinin isabeti ise çok tartışmalı. Her şeyden önce Cezayir’in kendisi Fransa’yı soykırımla suçlayan bir yasa çıkarmış değil.
Başkan Buteflika geçen nisan ayındaki bir konuşmasında, "Cezayir’in kimliğine karşı 1830’dan 1962’ye kadar koloniyalizm devrindeki soykırım"dan bahsetmekle yetindi. Dolayısıyla kraldan fazla kral taraftarı durumuna düşmemeliyiz.
Hatta Cezayir’i rahatsız edebiliriz. Buna karşılık, Fransızların komutası ve himayesi altında 1919 Kasım’ından itibaren Adana bölgesine getirilen "Ermeni lejyonu"nun bu bölge ile Urfa, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te giriştiği katliamı kanıtlayan birçok tarihi belge mevcut. TBMM belki bu konuda bir karar veya kanun kabul edebilir.
* * *
Fransız meclisinde ele alınacak tasarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin hükümlerini ihlal ettiğinde şüphe yok. Tasarı kanunlaşırsa, uygulanması sonucunda ceza gören bir kimse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduğu takdirde davayı mutlaka kazanır.
Ayrıca kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye tarafından Fransa devleti aleyhine AİHM’de dava açılması mümkündür. Gerçi bugün artık devlet davaları pek açılmıyor; fakat bu şıkta AİHS’nin ihlali o kadar bariz ki, bu yolu denemek düşünülebilir. Hatta şimdiden kanun yürürlüğe girer girmez davanın açılacağı açıklanabilir.
AİHM’ye başvurudan sonuç almak, bir hayli zaman isteyecek. Ancak Fransa’nın AİHM’de mahkûm olması ve kanunu uygulamasının engellenmesi, en anlamlı ve etkin bir mukabele oluşturur.