DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül, Ermeni soykırımı iddialarının uluslararası yargıya taşınması konusunun halen incelenmekte olduğunu birkaç gün önce açıkladı.
Aslında bu fikir yeni değil, fakat ilk defa hükümet benimsiyor. Gül haklı olarak meselenin çok yönlü inceleneceğini eklemekten geri kalmadı.
Gerçekten ters tepebilecek bir yola başvurmak anlamsız olur. Diğer taraftan anlaşıldığı kadarıyla fikrin babası CHP. Onun da öngördüğü, daha önce telkin edildiği gibi Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmak yerine tahkime gitmek.
* * *
Bu aşamada yargıya başvurma açısından iki konuyu birbirinden ayırmak lazım. Birincisi, Fransız Milli Meclisi’nin "Ermeni soykırımı"nı reddetmeyi suç sayan ve cezalandıran yasa tasarısına ilişkin. Bu tasarı kanunlaşırsa müracaat edilecek merci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir (AİHM); çünkü başvurunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğüne dair 9. ve 10. maddelerine dayandırılması gerekecektir.
Bu başvurunun da üç opsiyonu mevcut. Devlet davası açmak; yasa yürürlüğe girip uygulandıktan sonra haklarında mahkûmiyet kararı alınan bireylerin dava açmaları; yasa yürürlüğe girer girmez uygulamayı beklemeden "potansiyel mağduriyet" kavramına göre yine bireylerin mahkemeye başvurmaları.
Muhtemelen devlet davası açmak yerine bireylerin ikinci veya üçüncü formül temelinde AİHM’ye başvurmaları beklenecektir. AİHM de bu davalarda çok büyük bir olasılıkla Fransa’nın AİHS’yi ihlal ettiğine karar verir.
Dışişleri Bakanı’nın öngördüğü tahkimin ise niteliği çok değişik. Ermenistan da kabul ettiği takdirde hakemler heyeti, Ermeni iddialarının özü üzerinde karar verecek. Bunu yapabilmesinin tek yolu "BM Soykırım Sözleşmesi"çerçevesinde meseleyi ele almasıdır. Başka bir deyimle, Türkiye geriye dönük olmayan sözleşmenin 1915 olaylarına uygulanabileceğini kabul edecek.
Tahkime gitme fikrinin arkasında Ermenilerin nasıl olsa bunu reddedeceği kanaati var. O zaman da Ermeni iddialarının inandırıcılığının kalmayacağı düşünülüyor. Gerçekten öyle mi? Ermeniler soykırım olup olmadığının iki taraf tarihçileri tarafından ortaklaşa araştırılması yönündeki önerimizi kabul etmediler, fakat bundan da ayrıca çok zarar görmediler.
Ermenilerin, şimdiye kadar, 1915 olayları etrafında yarattıkları efsaneyi tarihi gerçeklerden daha inandırıcı hale getirmeyi geniş ölçüde başardıklarını görmezlikten gelemeyiz.
* * *
Bir başka öneri yine Ermenistan’la veya Fransa’yla tahkim yerine Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) gitmektir. Bu alternatif de soykırım sözleşmesinin geriye doğru işletilmesini gerektiriyor.
Bir üçüncü girişim projesi de mevcut: Soykırım sözleşmesinin 9’uncu maddesine göre, Ermenistan’a veya soykırım iddiasında bulunan bir başka devlete karşı, Türkiye’nin, kendisine manevi zarar verildiğini öne sürerek, resen UAD’ye müracaat etmesi. Bu formül yine Soykırım Sözleşmesinin geriye dönük sayılması sonucunu doğurur.
AİHM’ye başvurunun aksine tahkime veya UAD’ye ikili veya tek başına başvuru birtakım ciddi risklere kapıyı açar. Soykırım sözleşmesinin hukuken geriye dönük olmaması, Türkiye’den tazminat, gayrimenkullerin iadesi veya toprak gibi olası talepleri hukuken mesnetsiz bırakmaktadır.
Bu hukuki teminattan vazgeçmek akıl kárı mı? Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım.