Enerjinin politik gücü

BİR yandan Irak’ta süregelen belirsizlik ve istikrarsızlık, diğer yandan özellikle Hindistan ve Çin’deki ekonomik büyümenin etkisiyle artan talep petrol ve gaz fiyatlarını tırmandırırken, enerji artık güç politikasının gittikçe daha önemli bir öğesini oluşturuyor.

Politik amaçlarla enerji politikasını kullananlar arasında Venezüella’nın popülist Başkanı Hugo Chavez de var. Fakat kapsamlı politik sonuçlar doğurabilecek boyutta global enerji denklemini altüst edebilecek başlıca devlet kuşkusuz Rusya’dır. Moskova’nın yılın başında Avrupa’nın ikmalini de bir süre aksatacak şekilde Ukrayna’ya gaz sevkıyatını durdurmasının yansımaları devam ediyor.

AB’nin amacı hem Rusya’dan gaz ikmalini sağlam garantilere bağlamak ve hem de uluslararası gaz piyasasını serbest rekabete açmak. Rusya hareket serbestisini kaybetmek istemediğinden buna yanaşmıyor; fakat aynı zamanda Avrupa’da gaz dağıtım ve boru hattı şirketlerine talip.

AB ise Rusya’ya kendisini daha bağımlı hale getirecek projelere yeşil ışık yakmak niyetinde değil. Rusya buna karşılık gazını Çin’e taşıyacak yani bir boru hattı inşa etmek gibi tasavvurlardan söz ediyor. Çelişkilerle dolu bir bilek güreşi.

***

ABD de Rusya’nın enerji politikasından ve Orta Asya ve Kafkasya’daki nüfuzundan kaygı duymaktan geri kalmıyor. Financial Times Gazetesi’ne göre, Amerika, Rusya’nın Avrupa’nın gaz ikmalindeki hákim durumunu zayıflatmak için Rus topraklarından geçmeyecek enerji koridorları açmak peşinde.

Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev’in geçen hafta Washington’daki temasları ve ABD Başkan Yardımcısı Cheney’nin bu hafta Kazakistan lideriyle yapacağı görüşmeler AB ile bu iki ülke arasında daha yakın enerji ilişkileri tesisini hedefliyor. Bu politikayı haklı göstermek için, ABD temsilcileri, Rusya’nın Orta Asya’dan ucuz gaz alarak başka ülkelere çok pahalıya sattığını ve örneğin Türkmenistan’dan bin metreküpünü 55 dolara aldığı gazı Türkiye’ye 265 dolara devrettiğini vurguluyorlar.

Ne var ki ABD’nin politikasında da çelişkiler yok değil. Rus gaz monopolü Gazprom’dan o da LNG satın almaya başladı. Ayrıca, çok ileri gittiği takdirde, Rusya’nın, kendisi gibi gaz zengini İran ile bir enerji ittifakı kurabileceğinden endişe ediyor.

***

Rus gazına yüzde 100 bağımlı iki ülke mevcut. Finlandiya ve Slovakya. Onların hemen arkasından yüzde 70 ile Macaristan ve yüzde 65 ile Türkiye geliyor. Türkiye ayrıca anlaşılan Rus gazına en fahiş fiyatı ödeyen ülke. Fakat şimdiki aşamada yapacak bir şey yok.

Hiç değilse Rusya, Türkiye’ye gaz sevkıyatını hiçbir zaman fazla aksatmadı. Türkiye ile Rusya arasında önemli menfaat çatışması da yok. Aksine Ortadoğu’da politikaları genellikle örtüşüyor. Tıpkı Türkiye gibi Rusya da Suriye’ye karşı bir açılım politikası izlemekte.

Suriye’nin Sovyetler Birliği’ne olan borçlarının büyük kısmını sildiği gibi ona modern bir hava savunma sistemi satmakta sakınca görmedi. Rus şirketleri, Suriye’deki gaz ve petrol yataklarını geliştiriyorlar. HAMAS temsilcilerini tıpkı Ankara gibi, Moskova da kabul etti.

Her iki ülke de bu politikaların İsrail ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilememesine dikkat ediyorlar. İran’a karşı siyasetleri de birbirine yakın. Karadeniz’in güvenliği alanında işbirliği içindeler. Diğer taraftan Rusya, PKK’ya aktif destek vermiyor, Türkiye de Çeçenistan konusunda Moskova’ya güçlük çıkarmaktan kaçınıyor.

***

Kısa vadede enerji işbirliğini tehlikeye düşürebilecek bir gelişme beklenemez. Ancak Türkiye’nin uzun vadede Rusya’ya bağımlılığını azaltacak bir enerji stratejisi geliştirmesi gerekir.
Yazarın Tüm Yazıları