BİR hafta kadar Bodrum’dan hareketle bazı Yunan adaları arasında gezinmek fırsatını buldum. İnsan bu gibi seyahatlerde ister istemez birtakım kıyaslamalar yapıyor. Ziyaret ettiğimiz adalar nispeten küçük adalardı. Örneğin, Patmos’un yerli nüfusu 3 bin civarında.
Bunların hemen hiçbirinde Bodrum’daki lüks oteller ve restoranlar mevcut değil. Marinaları küçücük ve teknelere tam servis verilmiyor. Anlaşılan bunun bir nedeni, adalarda yazlık evleri olan Yunanlıların çok sayıda yatın gelmesine itirazları. Biraz da hakları var. Adalarını cazip yapan özellikleri korumak istiyorlar.
Restoranlar son derece mütevazı, fakat Türkiye’den çok daha ucuz fiyatlarla aynı kalitede yemek yiyebiliyorsunuz. Her yerde halkın rahat rahat ve ücretsiz denize girebileceği plajlar var. Deniz tertemiz, koylar birbirinden güzel. Dönüşte Yalıkavak Marinası’na gelmeden bir koyda demirledik ve neye uğradığımızı şaşırdık; çünkü sinek saldırısına maruz kaldık. Deniz de iç açıcı olmaktan bir hayli uzaktı.
Türkiye’ye yıllardan beri gelen yabancılar da koylardaki kirlenmenin boyutlarına dikkat çekiyorlar. Türkiye’nin gündemindeki öncelikli konunun çevre kirlenmesi olması zamanı çoktan geldi. Geriye dönülemez noktasına süratle yaklaşıyoruz.
* * *
Seyahat süresince Türkiye’de olan biteni izleyemedim. Bilgisayarım yanımdaydı, fakat hemen hemen hiç kullanmadım. Ancak okuyabildiğim yabancı gazetelerin hemen hepsi Türkiye’deki gelişmelere ve özellikle cumhurbaşkanlığı konusuna geniş yer ayırmışlardı, hatta Le Figaro Gazetesi, Hayrünnisa Gül için tasarlanan yeni tesettür kıyafetinin çizimini bile basmıştı.
Avrupalılar genellikle Abdullah Gül’e sempatiyle bakıyorlar. AKP’den birinin cumhurbaşkanı olmasına karşı Türkiye’deki alerji ve tepkiyi pek anlamıyorlar. Tabii ılımlı İslam kavramına da yer veriliyor. Bu kavrama karşı bizdeki tepki de galiba oldukça abartılı.
Bunu bölgedeki gelişmeler ışığında artık rafa kaldırılmış "Genişletilmiş Ortadoğu" projesi çerçevesinde algılıyoruz. Türkiye’ye bir politik model dayatmaya yönelik komplonun parçası olarak görüyoruz. AKP hakkında Türkiye’deki muhalefetin algılaması ile ABD ve AB’nin algılaması arasındaki farkı görmek lazım.
Türkiye’deki AKP muhalifleri, partinin kapsamlı bir İslamcı projeye sahip olduğunu sürekli vurguluyorlar. Avrupa ve ABD’de ise genel kanaat, AKP’nin İslami kökenden gelmekle beraber bir evrim geçirdiği ve laikliği tehdit etmeyen bir çizgiye vardığı yönünde.
Ilımlı İslam’dan kasıt başka bir şey değil. Bunun yanında Türkiye gibi nüfusu Müslüman olan ülkelerde İslamcı partiler iktidara gelecekse onların da AKP çizgisinde olması temennisi var. Bizim de temennimiz herhalde farklı olamaz.
* * *
Türkiye’ye döner dönmez hemen gazetelere sarıldık. Beş altı günde neler olmamış ki! Bekir Coşkun’un yazısı ve ona Başbakan’ın ölçüsüz tepkisi üzerindeki bitmez tükenmez tartışmalar, ABD’deki bir Yahudi kuruluşunun Ermeni "soykırımı" hakkındaki iddialarının yarattığı infial, gazeteler arasında alevlenen çekişme, Abdullah Gül’e karşı dozu gittikçe artan hücumlar ve isnatlar, Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın meşum açıklamaları.
Türbülansa yakalanmış bir uçağa benziyoruz. Kavgalar ve kutuplaşmalar içinde ülkenin gerçek gündemi unutulup gidiyor. Bu gündem ise cumhurbaşkanı seçiminden hemen sonra bizi çok zorlayacak.