12 Ekim günü Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verildiğini ve Fransa Millet Meclisi’nin "Ermeni soykırımı"nın inkárını cezalandıran yasa tasarısının kabul ettiğini neredeyse aynı anda öğrendik.
O günden beri de bu iki olay Türkiye’de sürekli tartışılıyor.
İkisi arasında bağlantı kurmak isteyenlerin sayısı az değil. Orhan Pamuk’a ödülün, eserlerinin edebi değerinden dolayı değil, Türkiye’de infial doğuran bazı siyasi görüşlerini mükáfatlandırmak için verildiğini düşünüyorlar. Bazıları da sırf mesleki kıskançlıkla ödülü eleştiriyorlar.
* * *
Bana göre Orhan Pamuk’a verilen ödülü, her türlü siyasi unsurdan tamamen soyutlamak doğru olur. İsveç Bilim Akademisi, ödülün neden verildiğini şu şekilde açıkladı: "(Pamuk) doğduğu şehrin melankolik ruhu peşinde koşarken kültürler arasındaki çatışma ve bağlar örgüsüne ilişkin yeni semboller keşfetmiştir." Pamuk’un eserlerinin kırk kadar yabancı dilde okunduğunu, ona Nobel Ödülü verilmesinin tartışmalı siyasi görüşlerini açıklamasından çok önce de söz konusu olduğunu unutmamalıyız.
Nihayet, eserlerinin değerini nasıl küçümseyebiliriz? Pamuk zaman ve mekánı aşan bir hayal gücüne sahip romancı olarak tanınıyor. Ünlü Fransız yazar Marcel Proust gibi dış dünyanın bütün aktör ve eylemlerine kendi iç yaşamı prizmasından bakıyor, algılama ve tepkileriyle bunları yeni bir boyuta taşıyor.
İsveç Akademisi’nin sözünü ettiği doğduğu şehrin, İstanbul’un ruhuna aynı prizmadan, aynı hassasiyetle yaklaşıyor, onun hüznünü ve gizemini okuyucularına aktarabiliyor.
* * *
Ödülü Pamuk ile birlikte aslında İstanbul kazandı, bütün Türkiye kazandı. Gerçek değerlerimizle gurur duymaktan kaçınmayalım. İlk defa bir Türk’ün Nobel Ödülü kazanmış olmasının sevincini gölgelemeyelim. Pamuk’u kutlamak, neden bazı siyasi beyan ve yaklaşımlarını tasvip etmek anlamına gelsin?
Fikirleriyle hiç mutabık olmadığınız bir insanın başarılarını takdir etmek, ona saygı duymak normal bir şey değil midir? Bir fizikçimiz Nobel Ödülü’nü kazansa, bazı siyasi görüşlerini yadırgadığımız için sevinmeyecek miyiz?Geçmiş yıllarda Názım Hikmet ve Yaşar Kemal’in Nobel Ödülü’nü almaları daha mı az tartışma yaratırdı?
Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın meseleye bu şekilde yaklaşarak Pamuk’u tebrik etmeleri, ancak takdirle karşılanabilir. Bu olgunluğu gösteremeyenler ise dikensiz gül bahçesi saplantısı ve hayaliyle bakalım nereye varacaklar?
* * *
Fransa Millet Meclisi’nin kararına gelince; bu kararın beklenenden çok daha fazla tepki çektiği görülüyor. Fransız hükümeti ve Türkiye’nin "Ermeni soykırımı"nı tanımasına taraftar olduğunu Erivan’dayken söyleyen Cumhurbaşkanı Chirac, tasarıya muhalefetlerini dile getirdiler. Karar kabul edilirken mecliste milletvekillerinin ancak beşte biri hazır bulunuyordu.
Fransa ve Avrupa basınının hemen tamamı sert eleştirilerde bulundular. Tarihçiler, senato da kararı onaylarsa Cumhurbaşkanı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını isteyeceklerini açıkladılar. Kanunlarla tarih yazmanın büyük bir hata olduğu fikri genel tasvip gördü.
Chirac, Başbakan’ı arayarak tasarının yasallaşmasını önlemek için elinden geleni yapacağını vaat etti. Bu tepkiler yalnızca Ermeni iddialarının tarihi gerçeği yansıttığı inancını da ister istemez sarsacak ve aksi görüşü de öğrenmek arzusunu doğuracaktır. Konunun tarihçiler tarafından ele alınması yolundaki önerilerimizin şimdi daha fazla destek bulması şaşırtıcı olmaz.
Fransa’nın hatasını akılcı bir politikayla avantajımıza çevirebiliriz. Kendimize zarar verecek önlemlere hükümetin ihtiyatla yaklaşması da çok yerindedir.