İKİ kere Türkiye’de büyükelçilik yapan dostum Henrik Liljegren’in (HL) "Tallin’den Türkiye’ye" başlığını taşıyan anılarının İngilizcesi ve Türkçesi geçen hafta yayımlandı.
Çok zengin içerikli kitabın daha ilk sayfalarından itibaren son derece sakin ve yumuşak bir insan izlenimi veren HL’nin aslında klasik diplomat tarifine pek uymadığı kolaylıkla anlaşılıyor.
Cunta döneminde Yunanistan’da tutuklu bulunan muhalif bir politikacının kaçırılması operasyonuna katılması, HL’nin kariyer dışı maceralarından bir tanesi. HL’nin daha sonra Paris’te görev yaparken Filistinli militanlarla temas ettiğini ve onlardan bomba imali hakkında bile bilgi aldığını kitabından öğreniyoruz!
1974’te Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla Makarios’a karşı darbe girişimi sırasında HL, Lefkoşa’da Ledra Palas’ın terasında karşımıza çıkıyor.
* * *
1967 Nisan’ında Yunanistan’da iktidarı ele geçiren askeri cuntaya karşı İskandinav ülkeleri yoğun bir politik yıpratma çabasına girişmişlerdi. Yunan hükümetini Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na şikáyet ettiler. Cuntanın tutuklulara sistematik işkence uyguladığını ispat etmek için Strasbourg’da gece gündüz çalışan İskandinav diplomatlarından biri de HL.
Komisyon, Yunanistan’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini karara bağlayınca mesele Bakanlar Komitesi’ne intikal ediyor. Komite’de Yunanistan’ın üyeliğinin askıya alınması yolunda kuvvetli bir eğilim belirince Yunanistan daha önce davranarak Konsey üyeliğini terk ediyor.
HL, kitabında, Avrupa Konseyi’nde cuntayı savunan Yunanlı diplomatlara oldukça sert eleştiriler yöneltmiş. Bu noktada ne kadar haklı, bilmiyorum; çünkü içlerine sindiremedikleri politikaları savunmak sık sık diplomatların kaderidir. Devletin devamlılığı prensibine sadık kalmak onların görevidir.
HL’nin Türkiye’deki ilk büyükelçiliği, 12 Eylül devrinde. 1983 seçimlerini ve demokrasi rejimine dönüşü gözlemliyor. Daha sonra Doğu Almanya nezdinde, Brüksel’de ve Washington’da büyükelçilik yapıyor. Kitabında Washington’daki göreviyle ilgili bölüm son derece ilginç. Soğuk savaş sonrası dönemde İsveç’in politik amaçlarından başlıcası, Rus kuvvetlerinin Baltık ülkelerinden çekilmesini sağlamak.
Buna şiddetle karşı gelen Yeltsin’i ikna etmek için HL, Başkan Clinton’ı devreye sokmayı başarıyor. Akabinde Estonya Başkanı Meri 25 Temmuz 1995’te Moskova’da ateş püsküren bir Yeltsin ile buluşuyor. Hiç içki içmediği halde onunla iki şişe votkayı devirmek mecburiyetinde kalıyor. Yeltsin birkaç tabak da kırdıktan sonra Rus kuvvetlerinin Estonya’dan çekilmesine rıza gösteriyor.
* * *
HL’nin son diplomatik postu yine Ankara. Görevinin odak noktası da Türkiye’nin AB üyeliği. 1990’lı yılların sonunda Türkiye’nin üyeliğine en fazla karşı gelen İsveç, bugün bu üyeliğin en büyük destekçileri arasında. Bu değişim için büyük çaba harcayan HL, Stockholm’de görev yapan iki Türk büyükelçisine de övgü yağdırıyor.
Ona göre Solmaz Ünaydın, İsveç Dışişleri’ndeki en amansız Türkiye karşıtlarını bile etkilemeyi başarmıştı. Daha sonra büyükelçi olan Selim Kuneralp ise sessiz ve etkin diplomasisiyle, İsveç Parlamentosu’nun, daha evvel kabul ettiği Ermeni "soykırımı"na ilişkin kararı, 2001 yılında iptal etmesinde büyük rol oynamıştır. Bu şekilde hareket eden başka bir parlamento yok.
HL’nin anıları nadir bir diplomatik mahareti, gerçekçilikle bağdaşan bir idealizmi, uluslararası sorunlara her zaman dengeli bir yaklaşımı ve büyük bir kişisel hassasiyeti yansıtıyor. Her bakımdan zevk ve istifade ile okunacak bir kitap.