’Bir hayalim var’

BARACK Obama’nın, nüfusunun büyük çoğunluğu beyaz olan Iowa’daki "caucus"te, Demokrat Parti adayları içinde genellikle kamuoyu araştırmalarının favorisi sayılan Hillary Clinton’ı da geçerek en fazla oyu alması çok önemli bir sembol olarak algılandı.

ABD’nin hazin ve fırtınalı ırkçılık tarihinde on yıllardan beri süregelen evrimde yeni bir aşamanın sembolü. Siyahi nüfusun kölelikten yasal ayrımcılığa, kanun önünde eşitlikten toplumsal eşitliğe ulaşması gerçekten de kolay olmamıştır. Kölelik 1865’te ilga edilmiş, fakat ayırımcılık mevzuatta ve fiiliyatta devam etmiş, siyahilere karşı şiddet durmamıştı.

Bugün artık Afro-Amerikalı denen milyonlarca zencinin 20. yüzyılın başında ABD’nin güneyinden kuzeyine göç etmesi ırk gerilimini son haddine çıkarmıştı. Orduda ayrımcılığa son verilmesini takiben Yüksek Mahkeme’nin 1954 tarihindeki kararı ile okullardaki ayırımcılık da kaldırıldı. 1964’te ise "Sivil Haklar Yasası" kabul edilerek yasal alanda ırkçılık son buldu.

Ağustos 1963’te Washington’daki Lincoln anıtındaki unutulmaz nutkunda Amerikan Sivil Haklar lideri Martin Luther King Jr. "Bir hayalim var" diyerek Afro-Amerikalıların ve beyazların eşitlik ve ahenk içinde yaşayabilecekleri bir istikbalin özlemini dile getirmişti.

Martin Luther King hayalinin gerçekleştirildiğini göremeden 1968’de Memphis Tenessee’de öldürüldü. Bugün ABD’de Afro-Amerikalıların Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı, Senatör ve Başkan adayı olmaları artık yadırganmıyor. Karma evlilikler çoğalıyor. Ne var ki ırka ilişkin önyargıların toplumda tamamen kaybolduğu söylenemez. Özellikle beyazların ve Afro-Amerikalıların ayrı semtlerde oturmaya devam ettikleri dikkati çekmektedir.

Obama’nın Iowa’daki zaferinin kalıcı olup olmadığı tabii henüz kesin olmaktan uzak. Ancak bugün New Hampshire’da yapılacak "primary" için kamuoyu araştırmaları onu yine Clinton’ın önünde gösteriyor. Rakiplerinden çok daha iyi bir hatip olan Obama geçmişle köprüleri atmak isteyen bir aday. "Korkuyu değil, umudu tercih ettik. Bölünmeyi değil, birliği seçiyoruz ve Amerika’ya güçlü bir yenilenme mesajı gönderiyoruz" diyor. Yeni bir politik kültür ve vizyonunun önderi imajını yansıtıyor.

Peki dış politikada da Obama çok değişik bir vizyon mu çiziyor? Orası henüz pek belli değil.Geçen ağustosta Foreign Affairs dergisine yazdığı makaledeki tehdit algılamaları çok değişik sayılmaz. Bu yüzyıldaki tehlikelerin o da daha karmaşık olduğunu vurguluyor.

Bu bağlamda kitle imha silahlarına ve global terörizme, teröre fütursuzca yardım eden devletlere, halklarını ve topraklarını kontrol edemeyen zayıf devletlere, yeni hastalıklara, doğal afetlere ve çatışmalara yol açacak olan küresel ısınmaya temas ediyor. Irak konusunda ise oldukça somut.

Bütün muharip ABD birliklerin 31 Mart 2008’e kadar geri çekilmesini öneriyor. Ancak kendi milli liderlerinin Irak’a barış ve istikrar getirebileceğine inanıyor. ABD’nin Irak’ta sürekli üsler bulundurmak niyetini taşımadığını açıkça ilan etmesini istiyor.

İran’a gelince, Obama da bu ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını kabul edilemeyecek bir tehdit olarak görüyor. Kuvvet kullanılması opsiyonunu terk etmiyor, fakat aynı zamanda İran ile direkt görüşmeler yapılmasında bir sakınca görmüyor.

Ortadoğu’da sempatisinin daha çok İsrail’e yönelik olduğunu pek gizlemiyor. ABD dış politikasının daha çok Afganistan ve Pakistan üzerinde odaklanmasına taraftar. Obama ABD’nin askeri gücünün azaldığını, bugün elinde Irak dışındaki misyonlar için kullanabileceği tek bir askeri birlik mevcut olmadığının da altını çiziyor.

Kuşkusuz başkan adaylarının seçim kampanyalarında söyledikleri ile iktidara gelince yaptıkları arasında büyük farklar olur. Fakat Bush politikalarına devam etmenin tehlikelerini adayların çok büyük kısmı müdrik. Kamuoyu artık bugünkü kısırdöngüden kurtulmakta ısrarlı. Bu yüzden de Cumhuriyetçilerin başarı şansı hemen hemen yok.
Yazarın Tüm Yazıları