1996’da Bosna’da, 1999’da Kosova’da silahlar susmuştu. Daha sonra Makedonya’da vuku bulan çatışmalar ise uzun sürmedi. AB’nin bütün Balkan ülkelerine uzun sürede de olsa AB perspektifini açması bölgedeki potansiyel gerginlik unsurlarının su yüzüne çıkmasını bugüne kadar engelledi.
Fakat Bosna’da Dayton anlaşmalarının akabinde kurulan uluslararası himaye sistemi devam ediyor. Bosna’da "Uluslararası Toplumun Temsilcisi" diye adlandırılan ve fiiliyatta eski koloni valilerinin yetkilerine sahip bir yönetici var. Güvenlik sorumluluğunu AB üstlenmiş bulunuyor.
Kosova’da yönetimin en üst sorumlusu Birleşmiş Milletlerce atanmış bir temsilci, güvenlik işlevini de NATO yerine getiriyor. Bosna’da ekim başında Başbakanlığa gelen Haris Silaziç Dayton Anlaşmaları’nın temel düzenlemelerinden biri olan Boşnak-Hırvat federasyonuna son vermek niyetinde.
Bosna’nın Sırp Cumhuriyeti’nin Başkanı ise Kosova’ya bağımsızlık statüsü verilirse aynı hakkın Bosna Sırp Cumhuriyeti’ne de verilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Kosova’nın bu yıl sonuna kadar saptanması öngörülen statüsünün yalnızca Balkanlar’da değil, fakat dünyanın başka bölgelerinde de emsal yaratarak yeni bir Pandora kutusu açılmasına neden olması ihtimali oldukça kuvvetli.
Bu yılın başından beri eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari BM Özel Temsilcisi sıfatı ile Viyana’da Sırplar ile Kosovalılar arasında bir çözüm zemini bulmaya çalışıyor. ABD ve AB’nin tercih ettikleri çözümün Kosova’ya bağımsızlık verilmesi olduğu sır değil.
Ne var ki, Ahtisaari Sırpları bu bağımsızlığı kabul etmeye ikna etmeyi başaramadı. Aksine Sırbistan Başbakanı Vojislav Kostunica Kosova’nın Sırbistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu hükmünü içeren yeni bir anayasayı referanduma sundu ve çoğunluğun desteğini kazandı.
Bu durumda Ahtisaari’nin BM Güvenlik Konseyi’ne doğrudan bir çözüm şekli sunması gerekecek. Başka bir deyimle,Sırbistan’a rağmen Kosova’ya bağımsızlık statüsü önerilecek. Buna bir hukuki kılıf hazırlanıyor.
Üstünde durulan formülün hareket noktası eski Yugoslavya Anayasası’nın bir maddesi. Buna göre Yugoslavya altı federe devletin ve iki otonom bölgenin "gönüllü" bir birleşmesinden oluşuyor. Birleşme gönüllü olunca ayrılmanın da mümkün hale geldiği varsayılıyor.
Böyle bir formül üzerinde Güvenlik Konseyi’nde oydaşmaya varılması kolay olmaz. Örneğin Rusya’nın aynı hakkın Abhazya ve Güney Osetya’ya da verilmesini isteyeceği tahmin edilebilir. Çin, Kosova emsalinin Tibet ve Tayvan bakımından yansımalarını herhalde hesaplar.
Aslında, Annan planının öngördüğü çözümü Rumlar reddettiğinden, Kosova’nın bağımsızlığının Kıbrıs için de bir emsal teşkil etmesi gerekir. Kosova bağımsız olabiliyorsa 2004 referandumu ile self-determinasyon hakkı bir bakıma tanınmış olan Kuzey Kıbrıs niçin ayrı bir devlet olarak tanınmasın?
Bu soruyu Kosova müzakerelerine katılan bir AB ülkesi diplomatına yönelttim. Verdiği cevap şu oldu:
"Unutuyorsunuz, Kıbrıs artık AB’nin bir üyesi." Demek ki Güney Kıbrıs şimdi AB zırhına büründüğünden KKTC’nin bağımsızlığının tanınması söz konusu olamaz. Güney Kıbrıs’ın tek başına AB’ye girmesini önlemenin tek şansını bize veren 2002 Kopenhag ve 2003 Lahey fırsatlarını kaçırmanın bedelini daha uzun müddet ödemeye devam edeceğiz.
KKTC, o tarihlerde henüz AB ile Katılım Antlaşması’nı imzalamamış olan Güney Kıbrıs’ın kabul etmek mecburiyetinde bulunduğu Annan planını reddedince, Yunanistan ve Güney Kıbrıs boşuna bayram yapmamışlardı.