Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaklaşımları

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye hakkında bugüne kadar çok çeşitli konularda kararlar aldı. Bazıları Loizidu davasında olduğu gibi Kıbrıs meselesi açısından ciddi sorunlar yarattı.

Türban davasındaki karar siyasi eğilimlere göre farklı reaksiyonlara yol açtı. Seçim sistemimizdeki yüzde 10 barajı hakkındaki son karar ise bazılarınca biraz da yanlış yorumlanarak bu sistemin geçerli görüldüğü şeklinde değerlendirildi.

* * *

Eski DEHAP’ın iki üyesinin, Şırnak’ta çok yüksek oy almalarına rağmen Türkiye çapında yüzde 10 barajı engeli yüzünden seçilemediklerini ileri sürerek 2003’te yaptıkları başvuru, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 1 numaralı protokolünün "serbest seçimler hakkı"na ilişkin 3. maddesi gereğince kabul edilmişti.

Mahkeme, kararında yüzde 10 barajının, 2002 seçimlerinde, 1946’da çok partili sisteme geçişten beri en az temsili bir parlamentoya yol açtığını vurgulamaktan geri kalmıyor. Yüzde 10 gibi yüksek bir barajın başka Avrupa ülkelerinde mevcut olmadığının altını çiziyor.

Fakat, özellikle 1970’li yıllardaki istikrarsızlık ışığında yüksek barajın yönetim istikrarına katkısını da kabul ediyor. Sonuçta, AİHM, 1 numaralı protokolün 3. maddesindeki takdir hakkının aşılmadığına hükmederek seçim sistemindeki dengesizlikleri düzeltmenin Türk politikacılarının, yasama ve yargı kurumlarının sorumluluğunda olduğu görüşünü benimsiyor.

* * *

AİHM kararının bugünkü sistemin savunulması amacıyla kullanılması hiçbir şekilde mümkün değildir. Seçim sistemi, şimdiye kadarki uygulamasının açıkça ortaya çıkardığı sakıncalar göz önünde tutularak değerlendirilmelidir. Tabii artık önümüzdeki ilk seçimlerden önce sistemi değiştirmek imkánı kalmamıştır.

Ancak, konu siyasi gündemimizde bütün önemini koruyacaktır. Bir süre istikrarın sağlanmasına hizmet eden yüksek barajın bundan sonra bir istikrarsızlık kaynağı teşkil edeceği gerçeği artık görmezlikten gelinemez.

AİHM kararlarının doğru yorumlanması çok önemlidir. Son kararı, Türkiye’yi seçim sistemi tercihlerinde tamamen serbest bırakıyor. Dava konusunun niteliği dolayısıyla başka türlü bir karar zaten söz konusu olamazdı. Türban kararı da kesinlikle üniversitelerde ileride de türban takılamayacağı anlamına gelmiyordu.

AİHM, Türk Anayasa Mahkemesi’nin gerekçelerine katılmıştı. Anayasa değişikliğiyle türban yasağı kaldırılırsa buna AİHM’nin itirazı olamaz. Fakat başka alanlarda, örneğin mülkiyet davalarında kararlar aynen uygulanmalıdır. Uygulamamanın siyasi yaptırımı vardır.

* * *

Bu vesileyle, gerçeklerle bağdaşmayan bazı görüşlere ve vehimlere de değinmek istiyorum. Ermenilerin, "soykırım" iddialarına gittikçe daha fazla destek sağladıktan sonra, Türkiye’deki eski mülkleri üzerinde hak iddia edecekleri ve tazminat isteyebilecekleri sık sık dile getiriliyor.

Hukuk alanında böyle bir olasılık katiyen yok. AİHM, Avrupa Konseyi kurulmadan veya mahkemenin yetkisi taraflarca kabul edilmeden önceki mülkiyet ve kamulaştırma konularına bakmıyor. Dolayısıyla, Ermenilerin olası başvurularını kabul edemez.

Ermenilerin müracaat edebilecekleri başka bir yargı mercii de yok. Son zamanlarda, azınlık vakıfları konusundaki AİHM’nin kararına tepki olarak, Balkanlar’daki Türk vakıflarının taşınmazları konusunun AİHM’ye götürebileceği de ileri sürüldü.

Böyle bir girişim, yine AİHM’nin yetkisindeki sınırlama nedeniyle sonuç veremez. Kuzey Kıbrıs’taki taşınmazları hakkında Rumların yaptığı başvuruları ise AİHM, hem KKTC’yi yasal yönetim olarak görmediği, hem de ihlalin devam ettiği gerekçelerine dayanarak kabul etmiş ve tazminata hükmetmişti.
Yazarın Tüm Yazıları