AB üyelik süreci ve Kıbrıs

İNGİLTERE Dışişleri Bakanı Jack Straw, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda 12 Temmuz’da yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliğini kuvvetli ifadelerle desteklerken, bu üyeliğin aynı zamanda ‘Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunacak olması nedeniyle de önemli’ olduğunu belirtmiş.

Prensip açısından doğru bir vurgu. Ancak şimdiki halde gördüğümüz, Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin Türkiye’nin üyelik sürecini zorladığıdır. 3 Ekim’de AB ile müzakerelerin başlamasının başlıca koşulu. Gümrük Birliği’nin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ dahil yeni on üyeye teşmilini düzenleyen protokolün imzalanmasıydı.

Oysa bu konudaki güçlüklerin bile tamamen aşılıp aşılmadığı henüz belli değil. İşin esasına bakarsanız, bu protokole gerçekte pek ihtiyaç yoktu. AB’ye daha önceki katılmalarda Gümrük Birliği’nin yeni üyelere teşmili ya otomatik olarak veya Türkiye’nin tek taraflı tasarruflarıyla gerçekleşmişti.

Bu sefer protokolde ısrar edilmesi, kısmen Türkiye’nin acele ederek Güney Kıbrıs’ı dışarıda bırakan bir kararname çıkartmasına tepkiden, kısmen de Güney Kıbrıs’ın Türkiye tarafından bir şekilde fiilen tanınmasını sağlamak amacından kaynaklanıyor. Türkiye, sonunda bu protokolü imzalamayı kabul etti; fakat bu imzanın tanıma anlamına gelmediğini ifade eden bir deklarasyonu da eşzamanlı olarak yapmaya hazırlanıyor.

* * *

Basında çıkan haberlere göre İngiltere, Türkiye’yi bu deklarasyondan vazgeçirmeye çalışıyormuş. Bu haber doğrulanmıyorsa da Ankara’nın deklarasyonunu takiben AB’nin de bir deklarasyon yapıp yapmayacağı henüz bilinmiyor.

Protokol konusu dışında Türkiye bugünkü aşamada bir yandan Annan Planı temelinde çözüm sürecinin canlandırılması için BM’nin inisiyatif almasına çalışıyor, diğer yandan KKTC’nin izolasyonunun kaldırılmasına yönelik çabalarını sürdürüyor. BM’nin kısa ve hatta orta vadede girişimde bulunacağını gösteren bir emare yok.

Nisan 2004’te Annan Planı üzerindeki referandumlardan önce İngiltere ve ABD çok kapsamlı bir karar tasarısını BM Güvenlik Konseyi’ne sunmuştu. O zaman bir amaç da Kıbrıslı Rumların plana karşı muhalefetini bir dereceye kadar yumuşatmaktı.

Kıbrıslı Rumların isteği üzerine başta Rusya’nın bloke ettiği tasarı, bir bölümünde uygulamayı mecburiyet haline getiren BM Şartı’nın 7’nci bölümüne atıfta bulunduğu için, Türkiye’yi de tedirgin etmişti. BM Genel Sekreter Yardımcısı Pendergast’ın taraflarla görüştükten sonra konseye geçen ay verdiği brifingde de belirttiği gibi, bugünkü koşullar yeni bir inisiyatife elverişli değil.

* * *

KKTC’nin izolasyonunun kaldırılması alanındaki girişimlere gelince; Kıbrıs’ta her iki tarafa da uygulanan kısıtlamaların tüm ilgili taraflarca aynı anda kaldırılması için Türkiye’nin yaptığı çağrı netice vermedi.

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ise Ercan Havalimanı’nı ve Magosa Limanı’nı kapalı ilan eden karar ile kültürel ve sosyal tüm kısıtlamaların kaldırılması karşılığında Maraş’ı Rumlara vermeyi bile önerdi; fakat sonuç alamadı. Buna karşılık KKTC’nin ayrı politik kimliğinin tanınması yolunda bazı kazanımlar var.

İslam Konferansı Örgütü, KKTC’yi Annan Planı bağlamında ‘Kıbrıs Türk Devleti’ olarak tanımlıyor. Azerbaycan, temmuz sonunda Kuzey Kıbrıs’a direkt uçak seferlerine başlayacak. ABD, KKTC’ye iş ve bankacılık sektörünün geliştirilmesi için 10 milyon dolarlık bir yardım yapacağını açıkladı.

Bugünkü aşamada Güney Kıbrıs’ı bir çözüme zorlamanın en iyi yolu, KKTC’nin direkt temas ve ilişkilerle ayrı benliğini perçinlemesi ve ekonomisini kuvvetlendirmesidir. Daha proaktif bir politika için, 3 Ekim’den sonra Kıbrıs meselesini çevreleyen koşulları değerlendirmek gerekir.
Yazarın Tüm Yazıları