İÇİNDE bulunduğumuz yılın Türk ekonomisi için ne kadar riskli olacağı konusunu ekonomistlerimiz sürekli tartışıyorlar.
Bir kısmı oldukça karamsar, bir kısmı ise ihtiyatlı bir iyimserlik içinde.
Göz önünde tutulması gereken gerçek Türk ekonomisinin bugün artık küreselleşme ile tam bir etkileşim içinde bulunduğudur. Dolayısıyla küresel ekonominin seyrinin eskisine oranla çok daha fazla ekonomimizi etkilemesi şaşırtıcı değildir.
ABD’deki mortgage krizinin tetiklediği mali kriz, petrol fiyatının varil başına 100 dolara kadar yükselmesi, küresel ısınma yanında biyo-yakıt üretiminin yayılması nedeniyle tarım maddeleri fiyatlarının hızla artması... ABD’deki mali krizin bir resesyona dönüşmesi tehlikesi bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kaygı uyandırıyor.
* * *
Türk ekonomisi son yıllarda çok iyi bir performans göstermiş, 2002’den 2007’ye kadar ortalama yılda yüzde 7’ye yakın bir oranda büyümüş, yılda 20 milyar dolarlık direkt yabancı sermaye celbedecek duruma gelmiş, ihracat ve ithalat rekor seviyelere varmıştır.
Ekonominin siyasi olaylardan eskisine oranla çok daha az etkilendiği de vurgulanmalıdır. 2003 yılında Irak savaşı arifesinde borsa ve döviz fiyatı siyasi risk algılamalarının hemen tesiri altında kalıyordu. 2007 yılında ise çok ciddi politik ve kurumsal gerginlikler ve PKK terörünün tırmanması karşısında bile menkul kıymetler borsası ve döviz kuru çok etkilenmedi.
Sıcak paranın aniden ülkeyi terk etmesi korkusu da gerçekleşmedi. Fakat yine de ekonomik açıdan 2007 yılı iyi kapanmadı. Büyüme hızı yüzde 4 civarına inerken, enflasyon tahminlerin çok üstünde bir artış gösterdi. 2008 için ise karamsarlık yalnızca dış etkenlerden değil, fakat iç gelişmelerden de kaynaklanıyor.
Nüfusun hálá hızla artması, her yıl 600-700 bin kişiye daha iş bulma zorunluluğu, işsizliğin yüzde 9.6, gençler arasında yüzde 22 oranında olması, büyüme hızının en aşağı yılda yüzde 7.5-8 seviyesinde sürdürülmesini gerektirir.
Oysa 2008 perspektifleri böyle bir hızın yakalanacağı umudunu vermiyor. Enflasyon açısından da iyimserliği haklı gösterecek bir durum yok. Bütçe açıkları büyüme eğiliminde. Ekonominin yönetiminde koordinasyonun çok etkili olmadığı kanaati bir hayli yaygın. Enerji alanında darboğazlarla karşılaşılması bile ihtimal dışı değil.
Vergi reformu gibi temel reformlar sürekli gecikiyor. Son yıllardaki olumlu gelişmeler, devletin borç yükünün devamlı artmasına engel olamadı. Bugün iç borç 175 milyar dolar, özel sektörün payı dahil dış borç 230 milyar dolar. Toplam GSYH’nin tümü kadar ve üstelik faiz hadleri çok yüksek.
Bir temel faktör de 2006’da 35 milyar civarında olan ve 2007’de muhtemelen artan cari açıktır. Bu açık kısmen direkt yabancı yatırımlar, kısmen de sıcak para ile kapatılmaktadır. 100 milyar dolara yakın olduğu söylenen sıcak para konusunda çeşitli görüşler mevcut.
Bazılarına göre olumsuz ekonomik gelişmeler bir anda bu paranın çekilmesiyle 2001’deki gibi bir krize yol açar. Bazı ekonomistler ise sıcak paranın kolay kolay kaçmayacağını düşünüyorlar.
* * *
2008’de iç ve dış politik gelişmeler de ekonomiyi zora sokar mı? Tabii Türkiye’deki politik gelişmeleri öngörmek çok zor. Bazen birdenbire bir buhran ortamına giriyoruz, sonra da en beklenmedik şekilde kriz buharlaşıyor.
Fakat 2007’de yaşadığımız gerginlikler ışığında bütün tarafların toplumsal kutuplaşmayı tahrikten kaçınmaları büyük önem taşımaya devam edecektir. Dış politika açısından AB ve Kıbrıs konularında olumlu gelişmeler pek söz konusu değil, fakat ekonomiyi menfi etkileyecek bir sorun da çıkmaz.
Dikkatler, PKK terörü ve Irak üzerinde odaklanacaktır. Diyarbakır’daki menfur saldırı bunu doğruluyor.
Kısacası, sırf ekonomik açıdan bakıldığında, 2008 için karamsarlığa kapılmamak galiba yanlış olmayacaktır.