2007’den korkmalı mı?

2007 yılı için senaryolar genellikle karamsar. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin yaratması çok muhtemel politik, kurumsal, belki de toplumsal gerginliklerin ve AB sürecindeki tıkanıklıkların ekonomiyi de olumsuz yönde etkileyeceği endişesi var.

Bütün bu kaygıların geniş ölçüde yerinde olduğu kuşkusuzdur. Ancak unutmamak gerekir ki bugünkü koşullar ve son dört yıldaki gelişmeler hiç değilse bazı alanlarda karamsarlığı doğrulamaz. Bugün Türkiye son zamanlarda siyasi ve toplumsal destek kaybeden ve eski yıllara oranla eylemlerini azaltmak mecburiyetinde kalan PKK terörü dışında ciddi bir güvenlik sorunu karşısında değil. Etrafımızda bir hayli istikrarsızlık odağı varsa da Türkiye doğrudan tehdit altında sayılmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin büyük caydırıcı gücünün çok sağlam bir güvenlik kalkanı oluşturduğundan herhalde kimsenin şüphesi yok.

***

Bir ülke ve özellikle Türkiye gibi gelişme yolunda ve nüfusu hálá küçümsenemeyecak oranda artmakta olan bir ülke için güvenlikten sonra en önemli iki unsur siyasi istikrar ve dengeli ekonomik büyümedir. Hollanda gibi bir ülkede aylarca süren bir siyasi kriz veya bir iki yıl ekonominin hiç büyümemesi çok vahim sonuçlar doğurmaz. Yakın tarihin gösterdiği gibi Türkiye’nin böyle bir lükse tahammülü yoktur. Siyasi istikrarsızlık ve kötü yönetişim Türkiye’ye yıllar kaybettirdi. Son dört yılda TBMM’de büyük çoğunluğa sahip bir partinin iktidarda olmasının siyasi istikrarın korunması ve ekonomik ve sosyal gelişme açısından ne kadar yararlı olduğunu gördük. Kim ne derse desin, kırılganlık noktaları devam etmekle beraber, ekonominin dört yılda %34 oranında büyümesi, enflasyonun %9-10 civarına inmesi, bu dönemde 36.4 milyar dolarlık bir sermaye girişi olması büyük bir başarıdır. Bütçede eğitime tahsis edilen ödeneğin artık Milli Savunma Bütçesi’nden 8,5 milyar daha fazla olması da ülkenin istikbalinin eğitim seviyesinin artmasına bağlı olduğu bilincine varıldığını gösterir. Bu kazanımlara imkán veren siyasi istikrarın devam etmesini istemek bütün vatandaşların hakkıdır.

***

Peki, 2007 yılı için siyasi istikrarsızlık tehlikesi ne kadar varit? Son zamanlarda yoğunlaşan siyasi polemikler tehlike habercisi mi? Bu konuda bir öngörüde bulunmak kolay değil. Seçimler yaklaştıkça polemiklerin tonunun yükseleceğinin işaretini Muhalefet Lideri ve Başbakan TBMM’de bütçe tartışmalarında verdiler. Muhalefet Lideri’nin talihsiz sözleri ve tartışmalardaki hırçın uslubu hüzün vericiydi. Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça bu seçimin istikrarı sarsmasını önlemek gerek iktidarın ve gerek muhalefetin görevidir. Türkiye’de halkın nasıl bir cumhurbaşkanı özlemi içinde bulunduğunu politikacılar biliyorlar. Partiler üstü bir tutum alabilen, ülkeyi iyi temsil edebilen, uzlaşıcı, kritik anlarda deneyimi ve siyasi basireti ile hükümete yol gösterebilen, dış politikada kendi duygusal tercihlerine göre hareket etmeyen, Çankaya’ya kapanmayan, dünyaya açık bir cumhurbaşkanına ihtiyacımız çok büyük.

***

İsim vermek istemiyorum ama örneğin uluslararası yüksek bir görevden yeni dönen eski bir politikacı ile halen ulusararası bir yargı görevinde bulunan bir diplomat bu kıstaslara çok uygun. Ne var ki AKP’nin kendi partisi içinden birini seçmek tamamen meşru hakkıdır. Eski Yargıtay Başsavcısı’nın abes ve zorlama hukuki yorumları ile bu hak önlenemez. Bütün mesele seçimin bir simge kavgasına ve kurumlar ile cumhurbaşkanı arasında bir kopukluğa ve husumete yol açmamasıdır. Türkiye’de en tehlikeli ve beklenmedik anlarda sağduyu galebe çalabiliyor. Umarız bu sefer de tarih tekerrür eder.
Yazarın Tüm Yazıları