90 dakika uyuyan hocanın takımı, 45. dakikada uyananın takımını yendi. Mustafa Denizli, Daum’a yenildi. Bakalım haftaya Yılmaz Vural ne yapacak?
Ayıp denen bir şey var. 50 bin kişi tribünlerde, milyonlar ekran başında Türkiye’nin en büyük üç kulübünden ikisi derbi maçında. 60 dakika bu nasıl futbol, bu nasıl mücadele? Real Madrid-Barcelona, M.City-M.United, Inter-Milan maçları her hafta sonu evlerimizde. Derbi maçlarının futbol açısından zenginliğini, futbolcuların futbol oynama gayretini, hocaların kendini ispatlama isteğini ve takımların kazanma hedefini gördükten sonra dün gece Kadıköy’de 60 dakika sonrasında kendi kendime, “Ne ayıp şey” dedim. Az sayıdaki Beşiktaş taraftarının iki kırmızı kart görmüş ve şampiyonluk yarışında büyük yara almış takımlarını maç sonrasında alkışlamaları Kadıköy’de gecenin güzelliklerinden birisiydi.
Yüzde 51’e ne oldu?
Mustafa Hoca inancını kaybetmeyen, her maçta şansın yüzde 51 takımında olduğuna inanan bir hocadır. Daha 1. dakikada Alex’in attığı golden sonra 45 dakika beklemek, orta alanda Toraman, Fink ve Ernst gibi yaratıcı değil, “bozan” oyunculardan gol bölgesine servis istemek ve de gelmeyince Bobo’nun da orta alana gelişine seyirci kalmak sonuç olarak gol bölgesinde sıfır olan Beşiktaş’ın ilk yarı boyunca seyircisi olmak Denizli’ye yakışmadı. İkinci yarı Toraman’ı savunmanın sağına, top yapan yaratıcı özelliği fazla Uğur’un orta sahaya alınması Beşiktaş’a beraberlik şansını da getirdi. Ceza alanı içinde Bilica’nın, Uğur’a yapmış olduğu hareket penaltıydı. Penaltıların babası Bobo, Sevilla’dan bu yana penaltı kırıcısı Volkan Demirel’i geçemedi. İkinci yarı Denizli uyanmış, Daum hala uykudaydı. Daum, Alex ve arkadaşlarının takımının seyircisiydi. Denizli, orta saha mücadelesinde kazanan olmayı, kaçan penaltıdan sonra da sürdürdü. Ama Fenerbahçe kalesinde daha çok gol pozisyonu lazımdı Beşiktaş’a ve de beraberlik için gol. Geçtiğimiz yıl benim en favori hakemlerimin başında geliyordu Hüseyin Göçek. Ama dün akşam, psikolojik olarak bu maçın yükünü almaya hazır görünmedi. Olayları süzüşü, kart değerlendirmeleri, bir standartı yoktu. Maçın kaderini yüzde 100 etki ettiğini söyleyemem. Ama çok kritik noktalarda büyük değerlendirme yanlışları vardı.
Ben ne yapardım?
DENİZLİ’nin yerinde olsaydım... İbrahim Kaş-Uğur İnceman değişikliğini 15. dakikada yapardım. 2-Bobo’nun yanına mutlaka bir parnter, mesela Serdar Özkan’ı koyardım. 3-Tello’yu, Alex formatına çok daha erken sokardım. Daum’un yerinde olsaydım... 13. dakikada mutlak bir ikinci golü kaçıran ve Sivok’la, Ferrari arasında kaybolan Güiza’yı ikinci yarıya çıkartmazdım. Beşiktaş’ın ikinci yarı artan baskısı karşısında Emre-Deniz değişikliğine giderdim. Vederson’u ikinci yarının başında oyuna alırdım. Sonuç olarak... Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda çok büyük bir engeli aştı. Ama dün maçı beraber seyrettiğim Fenerbahçeliler, “Bu futbolla şampiyonluk gelse ne olur, gelmese ne olur” endişesindeydiler. Bir büyük derbi de 60 dakika hiç bir şey yoktu. Son 30 dakikada kırmızı kart, penaltı, hareket, heyecan vardı hiç olmazsa.