İKİ İngilizin hayatını kaybettiği İstanbul'daki Leeds maçının rövanşında, o inanılmaz gergin ortamda Elland Road'da Galatasaray'ı saha kenarında mükemmel yöneten ve takımına pozitif enerji veren Fatih Terim'e hayran kalmıştım.
Hırsını oyuncularıyla paylaşıyor, onları hedefe odaklıyordu. Ama dün özellikle ilk yarı boyunca kendi futbolcularına ve tribünlerine negatif enerji yükleyen bir Terim vardı, oyun alanının kenarında. Hangisi gerçek Terim, hala kararsızım.
Gençlerbirliği, Galatasaray'dan daha kötü bir takım değil. Hatta artıları daha fazla. Oyun disiplini, oturmuş 3-5-2 formatına uyum mükemmel. Orta beşlinin kenar adamları Okan ve Deams kusursuz. Defansta El Saka-Deniz uyumu yanında, orta alanda yaratıcı Ahmed Hassan ve sürekli baskı uygulayan Thomas'ın yardımlaşması üst seviyede.
Peki, ya Galatasaray?
Arif ve Hakan Ünsal'ın sahada göründüğü, ama oynayamadığı bir maçta eksikler bu kadar da değildi. Lukunku, Vedat ve hatta son dakikalarda iki hayati kurtarış yapmasına rağmen Mondragon da kayıplar arasındaydı. Volkan eski performansının çok uzağındaydı. Ergün dışında gol aksiyonlarına imza atacak kimse yok, Galatasaray'da. Yine Ümit Karan, bu takımın en önemli golcüsü.
Beşiktaş'a yarıyor
İstanbul'da son haftalarda Denizli ve Adana'ya kaptırılan 5 puandan sonra, 2 puan da Gençlerbirliği önünde kaybedildi. Finişin başladığı anda, hem de Ali Sami Yen'de kaybedilen 7 puan sonrasında Galatasaray'ın şampiyonluk şansı, artık ihtimal hesaplarına kaldı. Ve bana göre de çok zor.
Bülent Uzun'un yönetimine çok kişi baktığı açıya göre birşeyler söyleyebilir. Dün akşamki yönetimiyle oyunun kaderinde etkili değildi.
Gençlerbirliği'nin hakkını yemememek lazım. Her yönüyle Türkiye liglerinin en başarılı takımı. Galatasaray'ın ve Gençlerbirliği'nin kaybettiği puanlar, sadece Beşiktaş'ın işine yarıyor. Ve şampiyonluk da artık Beşiktaş'a gülümsüyor.