Paylaş
BJK, Atletico Madrid’e Veli’nin kanadından pozisyon üstüne pozisyon veriyor. Veli’nin orada işi ne? Q7 onun önünde, geri gelmez, yürekler küt, küt... Carvalhal kulübeye dönüyor. Kenardaki İsmail’e “Hazırlan!” diyor. Oyuna müdahale edecek, gözüne Necip’i kestirmiş, o çıkacak, İsmail girecek. Yardımcı antrenör “Ne yapıyorsunuz?” diyor. “Ya Q7 ya da Simao, Necip olmaz!” Devre 3 golle bitiyor. 2. yarı için UEFA temsilcisine oyuna İsmail’in gireceği bildiriliyor, ama kim çıkacak? Bilen yok. 15 dakika boyunca çıkacak adamı söylemiyor, söyleyemiyor Carvalhal. Belli ki bir korkusu var. UEFA temsilcisi soruyor “Kim çıktı?”. Takım sahaya yürürken Carvalhal ürkek bir sesle dudaklarının arasından mırıldanıyor “Quaresma”... Sonrası malum. Altı gündür manşetlerden düşmeyen Q7’nin, ahlak düzeyi ve profesyonellik seviyesi konuşuluyor. Carlos bavulunu hazırladı. Ya yarın, ya ay sonu yolcu. “Tabii ki ben gideceğim. Quaresma, 3.5 milyon Euro, ben 500 bin Euro alıyorum.” Değerini ve ederini sadece para ile ölçen ve kişiliğini, otoritesini ikinci plana iten bir scout’un dramıdır bu. Ve bu Beşiktaş’ın gerek teknik adam, gerek futbolcu seçimlerinde kanayan yarasıdır...
SEBA’YI KULLANMA SANATI
“Gençlerin yaşlılar için yapabilecekleri tek şey onları sarsarak güne uyanabilmelerini sağlamaktır.” Süleyman Seba’nın eski dostlarından, Futbol Federasyonu ve Beşiktaş eski yöneticisi sevgili Mekki Başak, Süleyman Seba’ya gitmiş, alttan girmiş, üstten çıkmış Efsane Başkanı, Beşiktaşlıların Yalçın Karadeniz başkanlığı etrafında birleşmeye ikna etmiş. Ertesi gün Metin Keçeli, Seba’ya sormuş “Abi sen ne yaptın?” diye. Süleyman Seba dost muhabbetini anlatmış. Baskıdan, kadehlerden bahsetmiş ve attık imzayı demiş. Mekki Başak, Süleyman Seba’nın güne uyanmasını sağlayabildi mi bilmiyorum, ama Fikret Orman’ın adaylığıyla işin renginin değişeceği açık bir gerçek. Daha önceki başkanlık seçimlerinde Hasan Arat’a, Murat Aksu’ya ve bugün de Yalçın Karadeniz’e destek veren efsane Başkan Süleyman Seba herhalde ‘Kırgınlar Evinde’ ki şu cümleyi söylüyor “Ne istersem yapabilirim gibi geliyor bana; çünkü, istediğim hiçbir şey yok artık...”.
Sevgili Yalçın Karadeniz neden gitmedi Seba’ya? Sevişirler mi, hatıraları sıcak mı? Operasyonun arkasında Demirören var diyorlar. Günler sayılı, göreceğiz...
SPiKER Mi YORUMCU MU?
1976’dan, futbol anlatmaya başladığım günden bu yana tartışılır durur. Futbol anlatan kişilerin spiker mi, yorumcu mu olduğu. 35 yıl geçmiş, değişen bir şey yok. Hürriyet’te dünkü köşesinde Feridun Düzağaç aynı soruyu soruyor. Tek kelimeyle yorumcudur doğrusu. İngilizce: Commentator, Almanca: Kommentator, Fransızca: Commenttateur, İspanyolca: Comentarista, Portekizce: Comentador.
Hepsi, yorum yapan demek. Futbol maçını veya bir spor müsabakasını anlatan, kendi kelimeleriyle, betimlemeleriyle, teşbihleriyle ve değerlendirmeleriyle gördüğünü nakleden kişidir. Hep yorum yapar. Güzel pas, iyi şut, mükemmel orta, harika gol, nefis kurtarış, hepsi anlatıcının yorumudur. Çünkü o anda düşündüklerini, hissettiklerini söylemektedir. Spiker ise, önüne getirilen, eline verilen bir metni eksiksiz ve dilin bütün inceliklerini kullanarak okuyan
kişidir. Maçları yorumcular anlatır.
Paylaş