CUMARTESİ günü Ankaragücü karşısında seyrettiğim heyecanını, kazanma arzusunu yitirmiş Galatasaray’ın yerinde sert esen rüzgar altında ilk yarı rüzgar gibi Galatasaray vardı.
İnanmış, kenetlenmiş, içlerinden Aydın, Arda gibi filizleri sahaya sürmüş Cimbom, oyun disiplinini, yardımlaşma arzusunu hiç bırakmadı 45 dakika boyunca. İlk 5 dakikada Orhan’ın iki kafa şutu üstten auta çıkarken, 19. dakikada Ilic’in golü öncesi Arda’ya yapılan fauldü. Avantaja bırakan Rus hakem, mükemmel bir karar veriyor, Ümit Karan’ın harika pasına iyi hamle yapan Ilic de 60 bin seyirciyi ayağa kaldırıyordu. Bu Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde kazanmak zorunda olduğu bir maçtı. Sert esen rüzgara karşı, yerden, ayağa paslarla ve rakibe alan bırakmayarak ilk yarıyı istediği gibi bitirdi Galatasaray.
Motivasyon kaybolunca
60. dakikada Kromkapp’ın golünü bir anda ağlarında gördü Cimbom. O ana kadar PSV Eindhoven’ın ciddi hiçbir gol pozisyonu yoktu. Zaten o gole PSV’nin attığına değil, Mondragon’un talihsizce yediği bir gol demek gerekir. Futbolda bu tür anlar da sıkça yaşanıyor. Inamoto ile Ayhan geri 4’lünün önünde, kenarlardaki Aydın ve Arda da ilk yarıdaki performanslarının çok uzağındaydılar.
Bu arada Kone, skoru kontratakta 2-1’e getirince, Galatasaray tam anlamıyla dağıldı. Hücum için bütün defans güvenliğini bırakan ve iki hızlı adama rağmen, arkasında bu kadar boşluk bırakan Galatasaray’ın bir Şampiyonlar Ligi’nde bu sorumsuzluk hiç yakışmadı.
Hakan ve Necati’nin Ümit ve Iliç’in yerine oyuna girişi fazla bir şey değiştirmedi. Yorulan Galatasaray, psikolojik motivasyonu da kaybedince PSV ilk yarı aklına getirmediği galibiyeti, ikinci yarı nasıl aldığına inanamadı doğrusu. Galatasaray gibi uluslararası arenada sayısız maçlar oynamış, tecrübeli bir ekibin 1-0 önde bitirdiği dünkü karşılaşma sonrasında sıradan bir ekip görüntüsü veren PSV’ye bu kadar kolay teslim olmasını, doğrusu herkes yadırgadı.