Paylaş
İstanbul BŞB, Galatasaray gibi, Galatasaray da İstanbul BŞB gibi oynuyordu.
Topa sahip olan, paslaşan, rakip sahaya yerleşen İstanbul BŞB takımıydı.
Kapanan, deplasman takımı görüntüsü veren ise Galatasaray.
Bu görüntü ve futbol ev sahibini öne geçirir diye düşünürken gol G.Saray’dan geldi.
Geldi ama nasıl?
Hazırlık pasıyla oluşturulan, organize bir ataktan değil.
Rakip savunmanın yerleşim hatasından.
(İtiraf edeyim, Burak’ın Umut’a asistine şapka çıkardım.)
Gol dakikasına kadar (ve hatta ilk yarının sonuna kadar) bırakın organize bir atağı şutu bile yoktu rakip kaleye G.Saray’ın.
Sadece şut mu?
Selçuk ve Yekta oyun kurmakta yetersizdi.
Orta alan tamamen etkisizdi.
Hamit sağ kanatta faydasızdı.
Amrabat ne rakibi geçebiliyor ne de orta yapabiliyordu.
G.Saray’ın bu olumsuz görüntüsüne, hakem Hüseyin Göçek de düdüğüyle eşlik ediyordu.
45 dakikanın özeti açıktı:
- İyi ki Burak ve Umut vardı.. Onlar olmasa “Oh” deme şansı yoktu sarı kırmızılı takımın.
TERİM’E SORSALAR
İkinci yarıda pes etmeye niyeti olmayan İstanbul BŞB istediği golü buldu.
Kanatlar işlemiyor, orta alan hızla geçilemiyordu.
Terim, (etkisiz eleman) Amrabat’ı aldı oyundan, Emre Çolak’ı sürdü sahaya.
Bu dakikadan sonra biraz daha toparlandı G.Saray. İlk yarıdaki Burak -Umut yardımı bu kez rakipten geldi. (kendi kalelerine gol attılar)
Ve gardı düştü İstanbul BŞB’nin.
Bu maçın sonunda 3 puan kazandı G.Saray.
Tabii ki kazanmak güzel. Ama Fatih Terim’e, “Bu oyun seni mutlu etti mi” diye sorarsanız, alacağız yanıt belli:
- Kesinlikle hayır...
NOT: Ey hakemler, en küçük temasa düdük çalma huyunuzdan vazgeçin. Türkiye’deki futbolcuları kolaycılığa itiyorsunuz. Mücadeleci, kıran kırana bir futbolun önünü tıkıyorsunuz.
Paylaş