Geçen yıl Servet sakattı, Semih formayı giymişti… Melo ise kötü oynuyordu ve buna rağmen sahnedeydi. Peki Terim’e sormak lazım. “Yekta hazır değil miydi?”
Dün baktığımda, Yekta hem de nasıl hazır…
6 maddede maç
Şimdi maça dönelim. İşte farklı geçen karşılaşmanın menüsü:
-Kayseri’nin bireysel hatalarını G.Saray’ın uyanık oyuncuları değerlendirdi.
-Kayseri “toplu hücum edeyim” derken geriyi boş bıraktı. Burak ve Umut da “böylesine açık veren defansı bir daha bulamam” dediler ve sızma zeytinyağ gibi arkalarına sızarak işi bitirdiler.
-Yekta maç boyu hatasız oynadı ama bir iki hatası Terim’i çileden çıkardı.
Kimi sahanın drenajı bozuk...
Kimi saha neden göl oldu...
Kimilerine göre de çimler yanlış yerleştirilmiş...
Zemine ayaklar çok bastı...
Peki yıllardır, hiç de eskimeyen statlarda, örneğin Fenerbahçe Stadı yapıldı uzun zamandan bu yana hiç de "göl" olmadı...
Yetkililer dün stat için yeni bir çare buldular
" Sentetik suni çim"...
KAZANMA duygunuz, telaşa dönerse...
Yağmur yağmış, saha göl gibi.. Rakip 10 kişi kalmış. Topa sahip olacak, direksiyona geçecek olan Galatasaray’dı. Ama hızlı oyunla telaş birbirine karıştı.
Oysa beklenen hızlı oyundu. Ama bu oyun hem yardımlaşma, hem de mücadele gerektiriyordu.
Bu tempoya sarı kırmızılı oyunculardan daha çok adapte olan isimler saha kenarındaki top toplayıcılardı.
Yeni tayfayı devreye soktu
Havada süzülen ve çizgiyi terkeden topu aynı hızla G.Saray’ı oyunculara aktarıyorlardı.
Fatih Terim hayatı boyunca erken oyuncu değişimine gitmezdi...
Bir pozisyonda top taca çıktı ve Ersun Hoca gelişine öyle sert bir vole vurdu ki, kendi futbolcuları dahi buna şaşırdı. Aradan 30 saniye geçmişti ki, oyuncular neyin ne olduğunu anladı. Arkasından, hedefe gidip, hocalarını kazandılar. Bence kırmızı siyahlılarda, ‘getir, götür’ işlerini yapan tek isim vardı, onun adı da Erkan’dı... Gollerin hazırlayıcısı... Kamara, gezginci, hırpalayıcı, vurucu temasları ile ataklarda başı çeken isimdi... Karabükspor’da kim olumlu ne yaptı derseniz, olumlu bir şey yapmayanları ortaya koymak daha rahat olur... Skibbe, Mehmet Yıldız’a nasıl bu kadar tahammül etti anlayamadım. Takımlar sahaya çıktıkları zaman Eskişehirli oyuncuların tek tek eski hocalarına gidip sarılması ayrı bir güzellikti. Böyle manzaralar çok olduğu için izleyenlere ayrı bir tat verdi. Maç bitmiş, herkes soyunma adasına giderken, takım arkadaşı olan Eskişehirsporlu Necati ile Erkan birbirlerinin boğazına sarılıp kavga etmeye başladı. Bu hareket oldukça yanlıştı...
Defans rakibin oynaması için izin verdi. Orta alan “uçak hangarı” gibiydi, Elazığı orayı istediği gibi kullandı. Nizamettin, Ali Çamdalı ve Yiğit pas yanlışları yapıp durdu. Oyunu yalnız düşünen, rakip şutlarını çıkartan bir tek Fornezzi varsa, bir puana üzülmeyecek, sevineceksin...
Liderlik fırsatını tepen Orduspor’da, oyuncuların bu ağırlığı kaldıramayacağı göründü. Stancu’nun ne zaman, ne yapacağını Galatasaray’dan bu yana anlamış değilim. Bu maçta da gol atmasına rağmen bir var, bir yoktu. Koca bir devre geçiyor, karşı kaleye bir kere gitme zahmetinde bulunmuyorsan, biz nasıl futbol oynadık diyeceksin...
Elazığ takımı Yılmaz Vural ile hayat bulmuş, ancak onlar da 2-0’lık farkı koruyamadıysa suçu kendilerinde arayıp bulmalı.
Özellikle ilk bölümde kasırga gibiydi. Sonra Galatasaray “Ben de şöyle bir eseyim” dedi. Fakat bu rüzgar aldatıcıydı. Rakibi iyi tanıyan Fuat Çapa, “G.Saray’ı nasıl mat ederim demiş” ve şunları yaptı...
“Biz rakibin arkasına uzun toplar attığımız zaman onlar dengelerini kaybeder” diyerek G.Saray defansının arkasına sarkınca pozisyonlar su gibi aktı durdu. Tosiç, Eboue’nin kanadını kırdı. Diğer bölgede de Hakan Balta, Hurşut’la baş edemedi. Melo zaten ortada yoktu. “Kim var?” derseniz, Elmander orta alana gelip oyun kurarak kendisine gol yolları aradı. Ama Gençlerbirliği ile Galatasaray formasının ağırlık farkı ortaya çıktı...
Rüyayı Cimbom görür
Onu bunu bilmem, G.Saray aşağıya doğru iniş yapmaya devam ediyor. Defans her an açık üstüne açık veriyor. Kademe yok, zaman ayarlaması yapamıyor. Orta alanda yönetmen yok, kanatlar kırılmış, hücumda gol atma vuruşları eksilmiş, atılan goller ancak rakibin hataları ile.
O zaman geriye ne kaldı? Hiç bir şey…
Galatasaray artık kendisine gelsin. “Ben rüya takımım” demek için zamana ihtiyaç var. Yoksa bu kafa ile giderse Cimbom rüya görür.
Bu kurum 83 yıldır var... Eşfak Aykaç'lardan, Gündüz Kılıç'lar, Çoşkun Özarı, Fatih Terim ve Şenol Güneş'ler gibi bunların dışında ismi sayamadığım bir çok hoca geldi geçti, hep aynı teranelerle uğraştı...
O zamanlar bile Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş zamanla Trabzonspor'dan daha önceleri , büyük futbolcuların ve büyük takım olan Göztepe ve Eskişehirspor'da vardı ama önceleri her zaman üç büyüklerin üzerindeydi.. Diğer takımlardan üvey evlat muamelesi görüyorlardı...
Bu takımlarda oynayan futbolcular kendi takımlarında canavar kesiliyor, milli forma altında, ise beklenen oyunu sergilemekte zorluk çekiyorlardı... Bu üç büyük kulüpler bir çoğu bir Futbolcu fabrikası kurmak zahmetinde girmeyip, yan takımlardan ismi büyüyen oyunculara büyük paralar vererek saltanat hayatı sürdürüp yola devam ettiler... Başkanlar bu günü, haftayı ayları düşünüp ileri yerine günleri kurtarmak istediler...
Ya teknik adamlar onlarda hazıra konmak için ülkemize kalabalık olarak genç nesli geliştirmek için aynı kafada yola koyuldular... Yabancı hocalar zaten "Bana ne eldeki malzeme azsa, yurt dışından oyuncu alın" diyerek hem cebini, hem de kariyerini güçlendirip durdular...
Rahmetli Gündüz Tekin Onay, Federasyon’da görevli iken, yapacakları yapmak istedi ama zaman yetmedi...
Futbolu okullara, sokaklara, mahalle aralarına sıkıştırmak, kulüpler alt yapılara önem vermeleri için adeta kendisini yırttı oda olmadı...
Emre her zaman ki gibi sık sık kendini yere atıyor.
En tecrübeli oyuncumuz Hamit’in topla buluşması 3’ü, 4’ü geçmez. Bunu tribünden, ekrandan herkes görüyor ama Hamit hala sahada...
Galatasaray’da bile tam randıman veremeyen bu oyuncuda Abdullah Avcı’nın ısrar etmesini de anlamak mümkün değil.
HÜCUM TAKTİĞİ (!)
Umudumuz tamamen duran toplara bağlı. Öyle olunca da yandık. Hücumda Umut tek tabanca kaldı. Öylesine çaresiz ki, elini kaleci Volkan’a kaldırıp, “Uzun uzun vur” diye bas bas bağırdı. Topla buluşmak için başka çaresi yoktu.
Çünkü, ne kanatlardan bir orta geldi, ne de orta alanı ikiye-birlerle geçme becerisi...
Semih Kaya... Rakip karşısında kendine emin görünüyor ama sadece görüntü, ikili mücadelede zayıf ve sık sık adam kaçırdı geriye.
YEDİĞİMİZ GOLE BAKIN