Turizm derken çevreye dikkat

Alman turizm seyahat acenteleri başkanı bir toplantıda “Alman turistler buraya tarih ve tabiat satın almaya geliyor. Tahrip edilmiş bir tabiat ve saygısızca silueti silinen bir tarihi eser Türkiye’deki turizm kapasitemizi düşürür” demişti. Bu doğru bir sözdü. Türkiye tabiatını iki önemli unsur yok ediyor; birincisi, etrafı kirleten ve tahrip eden sanayi tesisleri getirdikleri gelirden çok hayat tarzında büyük facialar yaratıyorlar. İkincisi sınırsız ve şuursuz şehirleşmedir.

Haberin Devamı

Topkapı Müzesi müdürlüğüm zamanında, Kültür Bakanımız olan sayın Atilla Koç okul arkadaşlığından gelen bir yakınlıkla beni konunun haricinde o günkü toplantılarından birine davet etti. Toplantı Atilla Koç’un Alman turizm seyahat acenteleri başkanıyla görüşmesiydi. Görüşme heyetler halindeydi ve enformeldi. Atilla Koç zeki bir devlet memuru, hızlı okuyan biridir. Bu konuşmada da bu görülüyordu. Yalnız seyahat acenteleri başkanının öne sürdüğü ifade kesindir. “Alman turistler buraya tarih ve tabiat satın almaya geliyor. Tahrip edilmiş bir tabiat ve saygısızca silueti silinen bir tarihi eser Türkiye’deki turizm kapasitemizi düşürür”, doğru bir sözdü. Bu alanda ilginç önerileri olan biri Türkiye turizminin öncü simalarından Mukadder Sezgin’dir. 21 Ocak’ta kaybettiğimiz Mukadder Bey için gelecek hafta bir yazımız çıkacak.

Haberin Devamı

BİR AN ÖNCE ZİYARET EDİLMELİ

Etkisini dünyanın başka köşelerinde görüyoruz. Venedik gittikçe Wagner ve Thomas Mann gibi seyyahların meditasyon, içe çekilme ve düşünme alanı olmaktan çıkıyor. Kitlelerin istila ettiği yerler turizm gelirini düşürmekle kalmıyor, edebiyat dünyasının kültürel etkileşiminin de dışına çıkmaya başlıyor. Uzun süre dünyaya kapalı kalan Isfahan ve Yezd gibi kültürel merkezler yakında bu gibi turistik alanlara dönüşebilirler. Onun için Türk turistlerin bir an evvel oraları gidip ziyaret etmesini, aslında silueti iyi korunan bu ülkeleri ve şehirlerini gözleyerek örnek almasını temenni ediyoruz.

İKİ ÖNEMLİ UNSUR

Türkiye tabiatını iki önemli unsur yok ediyor; birincisi, yaptığından çok gürültü koparan sanayi alanları, kirleten ve etrafı tahrip eden sanayi tesisleri getirdikleri gelirden çok yarattığı hayat tarzına daha büyük facialar yaratıyorlar. Dilovası öyledir. Güney Almanya’daki ecza sanayi şehirleri, Ludwigshafen gibi, böyledir diyeceksiniz ama değildir; karşı tedbirler de alınıyor.

Turizm derken çevreye dikkat

İkincisi sınırsız ve şuursuz şehirleşmedir. Şehirleşmenin yanlış hedeflere yönelmesi, Marmara Bölgesi’ni, hatta sadece İstanbul Yarımadası’nı hedeflemesi feci olgular meydana getirdi. Türkiye, İstanbul’u mütarekede kaybetmedi. Savunmasını ve geri almasını bildi ama asıl içimizden çıkan açgözlülük, plansızlık ve “adam sendecilik”le gerçekleşen sanayi yer seçimi ve şehirleşme pek yenilecek düşman gibi görünmüyor.

Haberin Devamı

Turizm derken çevreye dikkat

HAYVANCILIK ŞART

Maalesef her türlü sorun tabii bir tahriple sonuçlanıyor. Zeytin bölgelerinin yanında yanlış bir zirai getiri olan yonca tarımına önem veriliyor. Bu zeytinleri tahrip eden, böcekleri ve sinekleri celbeden ama asıl önemlisi su kaynaklarını kurutan, köylüye zahmetsizce geçici bir gelir getiren faaliyetlerdir. Doğu Anadolu tamamıyla hayvancılıktan istifa etmiş bir bölgedir. Oysa Türkiye hayvancılığı zaruridir, şarttır. Belirgin su kaynakları lüzumsuz biçimde hidroelektrik tesislere dönüştürüldü. Bunun zararını çeken en başta Karadeniz’in kendisi oluyor. Karadenizliler Karadeniz’i tahrip ettiler.

Sokaklara ve ormanlara bırakılan sahipsiz zavallı köpekler kendi aralarında hayat savaşı veriyor, çeteleşiyor ve ormanın çeteleşme faaliyetleri olmayan hayvanlarını yok ediyorlar. Hiç kimse orada tahrip edilen, bu çetelere yem olan tilkilerin, sansarların vb. hayvanların nasıl bir çevresel tahrip yaratacağını, ekoloji zincirinde nasıl bir kopukluk meydana getireceğini hesaba katmıyor.

Haberin Devamı

Kaç tane sanayici dedi: “Devletin baskısı ve kontrolü olsa açıkça daha sıkı bir arıtma sistemi kurarız ama bu konuda bir gevşeklik var. Bizimkiler de işe girişmiyor.” Kısmi ve yüzeysel kontrollerin yapıldığı arıtma sistemlerinin, denizlerimizin baş derdi olduğu açık. Bir gerçek daha var, Türkiye denizleri çabukça kirlenmeye çok müsait. Bu böyle olmasa bizim neslin hayatı içinde yüzmeyi öğrendiğimiz kıyılar doldurulmaz, Marmara bir kimyevi atık cehennemine dönüşmezdi. Çukurova’daki Adana dönüşüm sanayii (doğrudan doğruya çöplük deposu kabulü demektir) bölgeyi ve hiç kuşkusuz Akdeniz’in o parçasında büyük bir kirlenmeyi de birlikte getirecek.

SORUNLAR ELE ALINMALI

Haberin Devamı

Siyasi partilerin çevre sorunlarını ya ele almamaları yahut da yasak savar gibi programlarında cümlelerle geçiştirmeleri usandırıcıdır. Zaten iktidardayken hiçbir parti bu konuda ciddi tedbirler almadı. Kıyıların korunması, halka açılması prensibine bir zaman solculuk diye bakıyorlardı. Neyse ki General Francisco Franco onlardan çok daha ileri giden tedbirler aldı da bu işin faşizme ya da sosyalizme bağlı bir keyfiyet olmadığı anlaşıldı.
Şehirlerin varoşlarının bile betonlaşması bu kirlenmenin en önemli parçasıdır. Birçok yerde İstanbul’un ve Ankara’nın eski gecekonduları özlenir hale geldi. Daha çevreseldiler, psikolojik bakımından sahipleri için daha rahat yerlerdi. Türkiye nüfusu dengesiz, bölgeler arasında nüfus hareketliği bakımından büyük farklılıklar var. Bu belki geçici bir dönemi ifade ediyor ama yakın gelecekteki kalıntıları yaşamı düzeltilemez hale getirecek.

Haberin Devamı

Önümüzdeki seçimlerde Türk seçmeninin en çok dikkat etmesi ve sorgulaması, partilere birebir hesap sorması gereken konu çevrenin korunmasıdır.

UNUTULMAYACAK BİR SANATÇI: FATMA GİRİK

Türk sinemasının, hiç şüphesiz her sınıf halkın, mektep görmemişinden akademik hayatın içindekilere kadar her ferdinin tanıdığı, zevkle seyrettiği, saygı duyduğu bir isim aramızdan ayrıldı.

Turizm derken çevreye dikkat

Dönemin sinema starlarını tanımak ve seyretmek bir kazançtı. Türkan Şoray’ı ve Filiz Akın’ı da tanıdım. Hayatlarında hepsinin ciddi bir sanatçı ve yaratıcıya yakışan özellikleri var. Çok ortalarda görünmezler ve işleriyle meşgul olmuşlardır. Bir özellikleri daha var; toplumda her görüşe sahip insanların sanatçısı olmayı bildiler. Ancak bu oportünizm ve yüzeysellik diye nitelenemez.

Farklı filmlerde Türkiye’nin yakın tarihini işlediler; kırsal hayat kadar büyük şehirleri de içeren konularda karşımızdaydılar. Türk filmciliği, Türkiye tarihinin bir dönemi için önemli bir belgedir. Tabii bu belgeselin önemli bir parçası da o adı geçen yıldızlarımızdır.

ARADA BENZERLİKLER VAR

Türk sinemasında Yunan sinemasıyla olan bazı benzerlikler var. Aktrislerin ve aktörlerin ruhsal ilişimi sadece rollerini icra edişleriyle değil, gözlerini iyi kullanmakla da oluyor. İrene Papas’a “Türk seyircisi sizi çok beğeniyor, gözlerinize çok hayran herkes” dendiğinde, “Çünkü o gözde ruhi ifade var” dedi. Bu bence Doğu Akdeniz’in sanatçıları için seçkin bir özellik.

Fatma Girik gözlerinin rengiyle değil, onu kullanışıyla rolünü icra ederdi. Zaten hayatında sanatçılığının yanında bir de başarıyla tamamladığı Şişli Belediye Reisliği var. Evet, başarıyla ve köklü bir eleştiriye uğramadan. Kolay iş değil. Hiç şüphesiz ki bu milletin hatırlayacağı simalardan, bir sanatçı portresi...

Yazarın Tüm Yazıları