Paylaş
TRUMP yeniden geldi. Modaya uyarsak bu çok şaşırtıcı bir durum. Açıkçası, rakibesine gelince; Hindistan’dan ABD’ye gelen profesör anne, sıradan biri değildir. Bu kişiler çok fazla rekabet süzgecinden geçer. Kamala Harris’in annesi de böyle bir profesör. Babası ise; Jamaikalıları fakir Antilliler olarak düşünmemek gerek. UNESCO’da Jamaikalılar grubunu tanımıştım; eğitim seviyesi düşük bölgenin seçkin bir entelektüel grubudur. Kamala Harris mutlaka sevimli bir ailede yetişmiştir. Başkan yardımcılığı sırasındaki yakın çevresinden bazıları onun hakkında olumlu konuşurken bazıları çok olumsuz görüşlere sahip. Ancak bütün bunlar tek başına bir kıstas olamıyor. Biden denilen yaşlı lider, zamanında görevi bırakmasını bilmedi. Bir yeminle Kamala ABD başkanı olarak ara dönemi kapatsaydı seçimde de daha güçlü olabilirdi.
Trump’a gelince: Para konuştu, hem kendi parası hem de destekçileri arasında Elon Musk gibi maskaralar da var. Adamın belirli şartları karşılayan Pensilvanyalılara 1 milyon dolar ödemeyi vadetmesi ve bunu ilan etmesi hangi çağdaş demokrasi kuralına sığar, bilmiyorum. Böyle olunca paranın yetmediği fakir yerlerde ellişer dolar dağıtırlar ve işi götürürler.
‘ÇILGINLIK DEVRİ GELDİ’ DENİYOR
Amerikan demokrasisi üzerine en eski demokrasilerle ilgili övgü dolu söylemler duyuyorum. Milletimiz hem övmede hem de yermede ölçüyü kaçırır. Doğrudur, ABD Anayasası modern dünyanın ilk anayasasıdır; bu, onun sağlam olduğu kadar bazı köhne yanlarını da gösterir. Zamana uyum için yapılan değişiklikler bizdeki gibi sürekli yeni anayasa yapmadan, değişiklik maddeleri şeklinde metnin arkasına eklenir. Anayasanın boşluklarından sıkça istifade edildi. Trump’ın ilk başkanlığında yüksek mahkemeye kendi adamlarını atayarak bazı içtihat ve hükümleri etkileme yolunu seçmesi gibi, Roosevelt de muhafazakâr yargıçları azledemeyeceği için kendine uygun yargıçları ilave ettiydi. “New Deal,” yani Yeni Düzen Politikası da böyle başlamıştı.
Söylenenlere göre Trump’ın ilk şaşkınlığı geçmiş durumda. “Şimdi artık çılgınlık ve saldırganlık devri geldi,” diyorlar. Bu gibi endişeler şüphesiz Beyaz Saray’ın çalışanlarını ve başkanın etrafındaki, bizdeki bakan mesabesindeki sekreterleri ilgilendirir. ABD’nin geleneklerine aykırı şekilde, tam bir “canının istediğini getirip diğerlerini atma” devrinin başlayacağı açık. Zaten kendisi de söylüyor: “Göreceksiniz şimdi.” Fakat, bunun dışında bir dünya var; Trump, ister istemez dizginlenecek. Fakat o dünyada da Trump’ı dizginleyemeyecek olanlara da akıldışı davranışlar gösterilir.
Vladimir Putin ile dostluğu, bazı Amerikalıların iddia ettiği gibi ihanet sınırına çekilemez. Nihayetinde iki politikacının yakın ilişkileri çok eskiye dayanır. 18. asırda bir ülkenin veliahdı, diğer ülkenin hükümdarıyla gizlice ilişki kurarsa bu hem usulsüzdür hem de Büyük Petro ile oğlu Aleksey davasında görüldüğü gibi ihanet sayılabilir. Putin ile Trump bir ölçüde anlaşacaklardır. Ukrayna Savaşı’nın anlamsız kısmı sona erecek. Henry Kissinger, Doğu Ukrayna’nın Rusya’ya bırakılması gerektiğini söylediğinde bu bilgece bir yorum olarak kabul ediliyor da, Trump bunu söylerse neden suç sayılıyor?
Amerika’da seçimlerde para harcanır; hem bağışlar yapılır hem de bu paralar harcanır. Dostum Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, bunu çok iyi ifade etti. Amerikan davranış ve zihniyetini anlamadan eleştirmek, aynı şeyleri yapmış olan eski dünyanın kendisini suçlu kabul etmesini gerektirir.
Türkiye ile ilişkilere gelince; Rus-Ukrayna Savaşı’ndaki geleneksel diplomasimiz oldukça isabetli oldu. Hiç kimseye hesap vermek zorunda değiliz. Trump ile Cumhurbaşkanımız arasında hem sürtüşmeler yaşandı hem de kısa sürede çözüme ulaşan ilişkiler oldu. Bir gerçeği artık fark etmişsinizdir: Amerikalılar, özellikle de Trump gibi geleneksel bürokrasiden ve diplomasiden gelmeyenler, asla fazla kibar olamazlar. “Hemen fazla konuşma, çekil aradan” pozisyonuna geçiverirler.
BÜYÜK DEVLETLERE DİŞ GEÇİREMEYEBİLİR
Trump’ın “dünyaları ben yarattım” diyeceği bu dönemde önemli devletlerle ilişkisi farklı olacaktır. Büyük devletlere karşı diş geçiremeyebilir. Ancak biz, sanırım yeterince büyük olmaktan ziyade önemli ve hacimli bir ülkeyiz. Meseleleri büyütmekten kaçınmak gerek. Bürokrasimize gelince; bu dönemin diplomatları arasında Batı Avrupa ve ABD ile dengeyi kurabileceklerin sayısı çok azaldı. Mevcutlar arasından iş görebilecek olanlar bir elin parmaklarını geçmez. Bu kadroyu dikkatle kullanmak, onları zedelememek ve çevreyi yarım yamalak insanlarla doldurup işleri aksatmamak önemlidir.
Pentagon’un Ortadoğu haritasında iki hedefi var. Birincisinde Prof. Dr. Celal Şengör haklı; su kaynaklarımıza saldırabilirler. Ne Türkiye ne de Ortadoğu için petrol kaynakları şu an en önemli unsur değil. Zaten durumu açık ama en değerli kaynağımız su. Çizilen Kürdistan haritasının ise bir geçerliliği yoktur. Akdeniz milletlerinin 5.000 yıllık tarihi ve kültürel yapısıyla böyle bir düzenlemenin ilgisi olamaz. Bu durum, Türkiye için yeni fırsatlar doğurabilir.
Demokrat Parti’nin kıvrak ama kaypak üyeleri ve tecrübesini bilmediğimiz Kamala Harris ve ekibiyle anlaşma ihtimalimiz zayıf olurdu. Belki Trump’ın bu döneminde kendi bölgemizi, yani Kuzeybatı Mezopotamya’yı daha kolay düzenleyebiliriz. Zira tarihte “Suriye” diye bir devlet yoktu; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan da başarılı olmadı. Suriye büyük ihtimalle küçülecek. Geriye kalan topraklardan kimlerin ve ne gibi resimlerin çıkacağı, buradaki düzen açısından hayati önem taşıyor.
FİLİSTİN’İN HARİTADAN ÇIKARILMASI MÜMKÜN DEĞİL
Üçüncü olarak, tüm Arap dünyası Filistinlilere karşı. Filistinlilerin zihniyeti, çalışkanlığı ve kendilerine olan güvenleri Arapların tahammül edebileceği bir şey değil. Buna rağmen, Filistin ve Filistinliler var olmaya devam edecekler. Ortadoğu haritasının dışına çıkarılmaları mümkün değil. Oradalar, bunu da herkes bilmeli ve de dış alemde etkileri ve varlıkları daha belirgin olacak.
Trump, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgedeki tüm ülkelerin kendisine biat etmesini kabul ettirir. Böyle bir dünya ve ittifakla çatışmamızın bir anlamı yok; elimizden fazla bir şey gelmez. Ancak bu politikaya belirli bir ustalıkla yaklaşmamız bizim için de faydalı sonuçlar doğurabilir.
ABD’nin gidişatını değiştirmek kimsenin işine gelmez ve bunu değiştiremezler de. Bazı şeylere dikkat etmek lazım. Çinlilerin 200 milyon insanı Sibirya’ya sızdırıp yerleştirmesi gibi bir manzara hayaldir. “Sibirya’nın fauna, flora ve jeolojisini bilin de konuşun,” derler. Sibirya toprakları 200 milyon insanı kaldıramaz.
İkincisi, Amerika ve Rusya tarih boyunca hep beraber olmuştur; ne kadar zıt güçler gibi görünseler de. Çinlilerle, büyük devletlerden hiçbirisi –Avrupa’daki bazı hayalperest ülkeler hariç– gerçek bir ittifak politikası izleyemez. Bu kadar açık.
PINAR HACIBEKTAŞOĞLU’NUN TEZİ
AVUKAT Pınar Hacıbektaşoğlu’nun hafta içindeki demeci bana çok önemli bir prensibi hatırlattı. Azınlıkta kalanlar, kendi kültürünü ama en azından o ülkenin ana unsurunun dilini ve kültürünü onlar kadar öğrendiği takdirde değişim başlar. Pınar Hacıbektaşoğlu Ağrı’nın bir köyünden. 1972 doğumlu. 10 çocuklu bir aileden. Gayretli ve çalışkan, bu açık.
20 yılı aşkın süredir hukuk tarihi ve idare tarihi okutuyorum. Önce Mekteb-i Mülkiye ve sonra seçkin kurumumuz Galatasaray Üniversitesi, ODTÜ, Bilkent, MEF’te azımsanmayacak hocalık tecrübem oldu. Malûm Türkiye’yi geziyorum. Bizim gençlerde benim rastladığım en büyük kusur, hatta durum; Türkçe konuşmayı unutmalarıdır. Sekiz tane sesli harfi telaffuz ettiremiyorsunuz. Aynı kalabalıklar ne kadar az olsa da kitleler hâlinde yabancı ülkeye adaylar yolluyor. Gayretlisi, çalışanı çok ama yanlış düzeyde. Türklerin en güzel telaffuz ettiği İtalyanca bile korkunç bir telaffuzla Roma’da, Bologna’da ağızlarında dolaşıyor.
TÜRKÇESİNE HAYRAN OLMAMAK ELDE DEĞİL
Bir sabah TV programında denk gelip işittiğim Pınar Hanım’ın düzgün Türkçesi, diksiyonu, artikülasyon dediğimiz tonlamaya dikkat eden seslileri ve sessizleri kaybetmeyen Türkçesine hayran olmamak elde değil. Bu düzeye 10 yaşından sonra öğrendiği Türkçede ulaşmış. Süratle konuşurken ne “ııı” çekiyor ne de “şey”, “falan” gibi manasız seslerle cümleleri kurmaya çalışıyor. Retorik mükemmel. Roma İmparatorluğu’nda hukuk fakültesi ve akademisi yoktu. İnsanlar düzgün konuşma, mantıklı cümlelerle yargıçların yanına girer hukukçu olurlardı. Pınar Hanım bu açıdan 100 üzerinden 110 alır ve herkese örnek olur. Rahmetli annemin Stalingrad Edebiyat Fakültesi’ndeki başarılılarından söz ettirilen bir prensibi vardı: “Biz en azından çoğunluk kadar iyi yapmalıyız.” Pınar Hanım’ın kayyumluk değil belediye reisinin meclis tarafından seçilme önerisini başarılı ve mantikî savunusunu dinledim.
Gördüğüm kadarıyla AK Parti’ye mensup Pınar Hacıbektaşoğlu gibilerini gördükçe AK Parti’nin de diğer partiler gibi hatta daha beter biçimde Fransızların anturaj dedikleri başkanların taifelerini iyi toplayamadığını, iyileri bir kenara ittiğini görüyorum. Şüphesiz ki karmaşık doğu probleminin bir parti liderinin daveti gibi jestlerle çözüleceğini ummam mümkün değil. İran ve Irak Kürtleri hakkında Pınar Hanım’ın sayıları nereden edindiğini bilmiyorum. Hiçbir kaynağın sıhhatli olması mümkün değil. Ama bir konuda çok eminim; Irak ve İran’daki Kürtlerin hayatında farklı bir şey var. Okumuş yazmışları hem ana kültüre sahipler ki bu alanda bizde Pınar Hanım gibileri çok azınlıkta kalır, ikincisi oradaki zevat kendi kültürünü biliyor.
İNSANLAR İYİ NİYETLE ÇALIŞINCA BAŞARILI OLURLAR
“Bize mektepte okutmadılar” gibi bir gerekçeyi ne 19. asrın Avusturya İmparatorluğu’nda Polonyalılar, Macarlar ve Galiçya Ukraynalılarından duyabilirdiniz, ne de 19. ve 20. yüzyıl başında Rusya İmparatorluğu’nun Yahudilerinden, Kırım, Kazan ve Azerbaycan Türklerinden işitirdiniz. Hepsi tarihlerini, edebiyatlarını tırnaklarıyla taş üzerine kazıyarak öğrendiler, öğrettiler. 1917 İhtilâli olduğu zaman bu ülkelerde köylü kitlelerinin eğitim düzeyi çok fark etmese de Rus köylülerin üstündeydi. Münevverleri de dünyaya Ruslar kadar açılmayı bildiler. Çekoslovakya ne kadar üstün bir kalite ile kurulduysa ihtilal Aralığı’ndan sonra Türkiye’ye sığınan Rusyalı Türkler orada kısa ömürlü cumhuriyetlerini kurarken burada da Gazi Paşa’nın cumhuriyetine hizmet ederken başarılıydılar. Bugün dahi ben İran’ın Kürt entelektüellerine hayranım. İnsanlar iyi niyetle çalışınca başarılı olurlar, diğerlerini kendilerine hayran bırakırlar ve “ötekileme süreci” de böyle geçer, gider.
Paylaş