Paylaş
Sevgili okurlarımız, bayramınızı tebrik ederek başlamak istiyorum. Bu bayramda tabii ki yine gezeceksiniz. Bazılarınız sadece belirli bir noktaya gidecek ve tatil yapacak. Türk halkının gerek yurtiçinde gerek yurtdışında gezileri aslında son 30 senedeki gelişmedir. Bir zamanlar seyahat rehberi kitapları çıkmaya başladı. Tabii bu alanda Batı’daki Almanca konuşan, İngilizce konuşan, hatta turizme geç başladıkları halde Rusça konuşan milletlere göre literatürümüz çok zayıf. Ancak bazı iyi örnekler de var, bunlara zaman zaman değindik. Bayram vesilesiyle müsaadenizle size bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum.
TÜRKİYE’Yİ TANIYAN BURADAN KOPAMAZ
Türkiye’de bundan 30-40 yıl evvel insanların birçoğu 2-3 yerden fazlasını bilmezdi. Hatta yurtdışına entelektüel göçte bile bu bilgisizliği nedenlerden biri olarak görüyorum. Mesela Ankara’da doğan, okuyan, meslek edinen gençler dünya çapında bir mesleğe de geçebilirler fakat Ankara ve haydi haydi İstanbul dışında o da satıhtan görmek şartıyla pek bir yer tanımazlardı. Bu nedenlerdir ki icabında ABD’nin Midwest (orta bölgesi) denen eyaletlerindeki basit ilişkilerden beslenen bana göre oldukça renksiz ve etrafındaki tabiattan başka hiçbir güzelliği görülmeyen yerlerde bayılarak kalmayı tercih edebilmişlerdir. Para ve rahat her şey değildir. Doğduğunuz memleketin havası, kültürel zenginliği sizi cezbedebilir. İtalyanlar İtalya’dan göç etseler bile kolay kopamazlar.
Türkiye’nin güzel tabiatını, zengin kültürel yapısını, adım başındaki ilginçliklerini tanıyan ve seven bir gençliğin buradan kopması pek mümkün değildir. Hatta göçün kendisi bile bu yüzden geçici olabilir. Bu bakımdan size bazı tavsiyelerim var. Bayram tatillerimizi belirli bir bölgede yapalım ve sadece denize girmenin dışında etrafı gezmeyi iş edinelim.
Türkiye’de seyahat her şeye rağmen en ucuz eğlencedir. Gittikçe pahalılaşan restoranlarda, pek de kalınması gerekmeyen lüks otellerde daha çok para harcarız. Ama benim gençliğime göre halen Türkiye’de makul fiyatlara kalınacak basit otel ve pansiyonların sayısı hayli kalabalık ve bunların fiyatları uygun.
Kaldı ki mesafelerin tıpkı İtalya’daki gibi kısa olması, bu mesafeler içinde çok fazla şeyler görüp yaşamamızı sağlıyor. Bu özellik ve yapıdan bayramlarda istifade edin. Çanakkale’de Behramkale’ye gidersiniz ama etrafı gezmek hiç de masraflı değildir ve yapın. Marmaris’e gidersiniz ama orada oturup kalmak zorunda değilsiniz; etrafındaki güzellikleri görebilirsiniz, Muğla Karaburun da aynı şekilde. Trakya’dan geçin Çanakkale ve Gelibolu merkezli yerler de buna dahildir. Tutun ki bu tatilde hiçbir yere gidemediniz. Kırklareli tarafına İğneada’ya uzansanız yeter.
Uzun bir tatile giriyoruz. Bu tatilde Türkiye için gezi programı yapmak en akıllısı olacak. Tatilde seçtiğiniz ana üsse göre bazı bölge ayrımlarına gireceğiz. Şayet Çanakkale civarında kalıyorsanız; Anadolu yakasında Troya, Behramkale civarına odaklanmanızı tavsiye ediyoruz. Bu köşeyi tanımak gerekiyor, sevmek çok kolay. Alıştığımız Troya kazıları yanında Farelerin Apollo’sunun Mabedi diye (Gülpınar Köyü’nde) bilinen ve restorasyonu başarılı olan anıtı görmekte büyük fayda var. Paşaköy’den Midilli’yi seyretmek ayrı bir zevk. İmroz ve Bozcaada bayramda gidilecek yerlerden değil. Aşırı kalabalık ve ulaşımı da denizden sınırlı imkânlar verdiği için keyfiniz kaçabilir.
Bayramdan sonra devam edebileceğiz bu bölgede Gelibolu Yarımadası’nın Kilidbahir ve hemen uçta yer alan kısmı ve Seddülbahir köyleri gezi, denize girmek ve yemek için nadide rastlanan yerlerdir. Gelibolu Yarımadası üzüm bağları buna dayanan sanayi ve restoranlarla ünlendi. Türkiye tabiatının el değmemiş sadece gezilmekle kalmakla temenni ettiğimiz yerler.
Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakası ise Lapseki’den itibaren kıyıları itibarıyla inanılmaz bir zenginlik veriyor. Şayet yeni açılan tüneli kullanmazsanız Çanakkale’den Balıkesir vilayetine geçiş; yani Küçükkuyu ve Altınoluk gezisi böyle bir ziyaret için en uygunu. Ayvacık kazasının Paşaköy gibi bütün köyleri ayrı bir zenginliktir. Bayramda en az uğranması gereken yer ise bugün için Balıkesir vilayetinde bulunan Altınoluk, Edremit ve Ayvalık sahilleri. Buralardaki insan ve araç trafiği bayram tatilleri sırasında tahammül edilmeyecek dereceye ulaşıyor.
ÇEŞME VE ALAÇATI’DAN UZAK DURUN
İkinci bölge; İzmir’in Urla kazası Karaburun ilçesi ve Çeşme arasındaki bölgedir. Çeşme ve Alaçatı bayram ziyaretlerinde uğranmaması gereken yerler. Ama Seferihisar’ın kıyıları Ege Bölgesi’nin zenginliklerini, bitki örtüsünü hâlâ görebileceğimiz yerler.
Üçüncü bölge; Muğla ili sınırları içindedir. Bayramda Milas kazası, Güvercinlik, Güllük Muğla’nın kendisi ve doğrudan doğruya Datça varken hiç Bodrum ve Marmaris’e yönelmeyin. Datça’ya giderken Selimiye ve Bozburun’a da uğranabilir. Burası deniz ve yelken için çok müsait. Genellikle Türk turistler karşıdaki Simi Adası’nı tercih ediyorlar. Hakikaten tipik bir Yunan adası. Rodos’a gelince, Akdeniz tarihinin özeti bir ada. Bir bayram tatilinde Rodos, Midilli’ye veya Sakız’a tercih edilecek kadar rahat ve geniştir. Üstündeki şövalyeler dönemi geç Avrupa ortaçağının eserleri ve kale Osmanlı dönemi ve daha öncesinin atmosferi yaşanmaya değer, ada merkezinden güneye doğru gitmek daha ilginç manzaralar çıkarılabilir.
Dördüncü bölge Antalya’nın Çıralı ve Fethi’ye arasındaki bölgesi. Eğer mutlaka deniz demiyorsanız, Kelebekler vadisi ve dağ.
Beşinci bölge de Antalya’ya yoğunlaşmayacaksınız Elmalı, Korkuteli, Saklıkent ve Burdur'un Sagalassos gibi dağ kentleri. Buralarda Klasik Yunan ve Roma devrinin hoş kalıntıları daha Antalya’dan Elmalı’ya geçerken sol tarafınızdaki Termessos dağ kentini ziyaretle başlar. Türkiye arkeolojisinin ve tarihinin en ilginç noktası buradadır. Üstelik Selçuki devri kervansarayları ve yerleşimlerinin, Akdeniz medeniyeti ile Türklerin nasıl kaynaştığını anlamak için bu kazalara bakmak gerekiyor.
SEVGİLİ ÖZLEM SENİ BEKLİYORUZ
10 Haziran’da beklenmedik bir kaza geçirdin. Tesadüfe bakın Zürih’te otobüs sana çarptı. Komadasın, endişe içinde hayati tehlikeyi atlatmanı bekliyoruz. Başkonsolosluğumuz ve Büyükelçiliğimizi aradığımızda çoktan meseleye müdahil olduklarını öğrendik. Zürih Üniversitesi Hastanesi şu anda kendisine sığınılabilecek en iyi kurum diyorlar. Senin şifa bulman, sağlığın, neşen ve pırıldayan zekân ve kaleminle aramıza dönmen hepimizin tek arzusu.
Özlem Kumrular’ı tanıdığımda Halil İnalcık Hoca’nın Bilkent’te öğrencisiydi. Renkli ve tatlı bir çılgındı. Boğaziçi’ni okuduktan sonra o kariyerdekilerin pek de yapmadığı bir şey yapmak için İspanya’da Salamanca Üniversitesi’ne gitmişti. Bu eski üniversitede aldığı dereceyle bir Akdeniz tarihçisi olarak gelmişti. İspanyolca ve Portekizcesi vardı. Hele İspanyolca denizcilik dilini de biliyordu. İtalyancayı üstüne öğrenmişti ve 17. asrın metinlerini (paleografik kaynakları) ustalıkla okuyordu. Ne yazık ki Türkiye’deki üniversitelerde bu vasıflardan yeterince istifade edilecek bir bölüm halen kurulmuş değil. Biz imparatorluğumuzun, atalarımızın, kendimizin hangi ortam ve dünyada yaşamış olduğunu ve yaşamakta olduğunu hâlâ idrak edemedik.
Özlemcik neredeyse her 6 ayda bir yeni bir lisan öğreniyordu. Bir de baktım Yeni Yunanca öğrendi. Hocasını tanıdım ve tesadüf ettim. “Bu kız ne yapıyor?” dedim. “Fevkalade yapıyor. Mükemmel kavradı” dedi. Neredeyse elinden hiçbir lisan kurtulmuyordu. Ama devamlı hepimiz gibi bir mali sıkıntıdaydı. Bulunduğun üniversite ile aranın iyi olmadığının farkındaydık. Üstün kabiliyetli çocukların ve hocaların işi zordur. Etrafın kendilerine uymalarını beklerler.
Bu parlak insanın tekrar bizle olmasını, çalışmasını, eserler vermesini, tatlı tatlı uzun uzun konuşmasını Allah’tan diliyoruz.
Paylaş