Paylaş
19. asır ağır sanayinin yüzünü, Türkiye İmparatorluğu kendi tebaasından görmedi; bizim sanayicilerimiz ancak Cumhuriyet’te ortaya çıkmaya başlayan, Türkiye’nin ve Cumhuriyet’in kurucu neslinden sonraki kuşaktır. İlk kuşağın kahramanları kendi geleneksel kültürleri, aile ve çevre içindeki yetişme disiplinleri ve çekinceleriyle önemli birikimi fedakârlık ve düzgünlükle yaptılar. Mesela kahve dedikoduları ve efsaneleri dışında Vehbi Koç eğitimsiz değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hıfzı Veldet (Velidedeoğlu) ve Mahir (İz) Hoca’yla birlikteki ilk zabıt kâtiplerindendir. 1920’lerin tahsillilerindendir, Ankara İdadisi’nde okumuştur. Merhum Asım Kocabıyık İstanbul Üniversitelidir. Ama tevazu ile öğrenmeye devam eden etkili bir öğrenciydi. Borusan onun sayesinde hem iktisadi hayatımızı ve sanayimizi hem de kültürel hayatımızı katkılarıyla zenginleştirmeye devam ediyor.
İNGİLİZ DİLİ ÇEVRESİNDE EĞİTİM
Birinci kuşak, ikinci kuşağın Avrupa eğitimi görmesini ama bunun daha çok İngiliz dili çerçevesinde olmasını haklı olarak istedi ve devleti de böyle bir eğitime yöneltti. Suna Kıraç Arnavutköy Amerikan Kız Koleji mezunu, Semahat Arsel ve rahmetli Sevgi Gönül de Robert Kolejlidirler. İçlerinde en genci olan Suna Kıraç’ın Robert Koleji’nde açılan yükseköğretimde ‘İş idaresi’nden mezun olduğu, aynı zamanda da dışarıdaki tetkiklerini yaptığı açıktır.
ÇALIŞKAN VE DİKKATLİYDİ
Suna Kıraç akıcı bir dille konuşurdu, tüketimini ve yaşamını zevkle sürdürecek Fransız kültürüne yakındı. Kendi özgeçmişi olan “Ömrümden Uzun İdeallerim Var” kitabında ilginç pasajları bulacaksınız. Bunun gibi biyografilerin okunması gerekiyor.
Suna Kıraç’ın iş hayatındaki en büyük etkisi ve girişimi, “Türk kadınını iş hayatına sokalım” diye bir kampanyadan çok kendi gayreti olmuştur. O gayret çokça konuşulurdu. Çok iyi çalışırdı, müesseseyi tepeden tırnağa kontrol eder ve onun hakkında bilgisi de vardı. Yapılan işlere karar verirken müteakip uygulamaları ve sadece kendi önüne konan plan ile tanıtımı değil Türkiye için orijinal sayılacak bu girişimlerin diğer ülkelerdeki uygulamalarını da titizlikle okur ve dinlerdi. Alınan kararların dosyasını iyi tutardı.
BABASINI O İKNA ETTİ
Dışişleri Bakanlığı’nda dahi dosyaları iyi tutup, takip eden memurun öne çıkması kaçınılmazdır. Bu, askerlik için de böyledir. İş hayatında da aynıdır. Suna Kıraç, Vehbi Bey’in dikkatini kızı olmaktan çok başarılı bir danışman, işini bilen ve fikri takibi olan birisi olarak çekmiştir. Maalesef bazı özellikleriyle Türkiye kapitalizminin ve sanayiciliğinin, ne derseniz deyin, halen eksiği hissedilecek portrelerinden olduğu açıktır.
Bunların başında, 1980’lerde musallat olan gösterişçi tüketim söz konusu değildi. Tüketimi varsa bile okkalı bir tüketimdi. Toplum hayatında bu tarafları göstermekten çok çekinirlerdi. YÖK’ten sonra rahmetli İhsan Doğramacı Hoca’nın bütün ısrarlarına ve ikna çalışmalarına rağmen vakıf üniversite projesine ilk başlarda sanayicilerce iltifat edilmedi. Babasını bu konuda asıl ikna eden Suna Kıraç’tır. Türk Eğitim Vakfı’na olan eğilimini ve talebe yurtları açmadaki bağışlarını daha sistematik bir kanala yöneltmek istedi. Bu çalışmalarını kütüphane ve hemşirelik okulları açmanın (ki Semahat Hanım’ın rolü çok büyüktür) ardından üniversite izledi. Aynı zamanda Koç Üniversitesi kampusu için hiçbir masraftan kaçınılmamıştır. O zamanki itirazların aksine Kuzey Boğaziçi ormanlarının tahribinden çok korunması ve bugüne kadar gelmesi Koç Üniversitesi sayesindedir. Gelişen bir kurum için bu yapılanlar ortadadır, Ankara’da Bilkent ve İstanbul’da Koç en iyi vakıf üniversiteleridir.
KÜTÜPHANEYİ ZENGİNLEŞTİRDİ
Suna Kıraç ayrıca yeni kurulan seçkin üniversitemizin, Galatasaray’ın harcında payı olan kişidir. 2000 yılında kadrosuna adım attığım bu üniversitede bulunmaktan her zaman çok mutlu olmuşumdur. Üniversitenin kütüphanesini zenginleştiren büyük bağışları Suna Kıraç yaptı. Galatasaray’ın gerçekten didinen üç kurucusu rahmetli büyükelçi Coşkun Kırca, Yiğit Okur ve İnan Kıraç’tır. İnan Bey’in yanında Suna Hanım’ın katkıları bilinir. Galatasaray Üniversitesi Türkiye’nin ciddi çalışan ve inşallah bozulmamasını temenni ettiğimiz bir kurumudur.
UZUN ÖMÜRLÜ KATKI SAĞLADI
Koç ailesinin müzeler ve koleksiyonlara gösterdikleri hassasiyeti, bilhassa Suna ve İnanç Kıraç İstanbul şehir müzesi ve kütüphanesi yanında asıl Antalya’daki girişimleri ve Akdeniz Üniversitesi’nin gerçek kültürel hayatını desteleyecek müze, kütüphane ve enstitü oluşumlarını unutamayız. Bunlar çok uzun ömürlü katkılardır. Açıkçası bütün bu gayretlerin hepsi 59 yıllık sağlıklı bir ömre sığmıştır. Gerisi o prensiplerin eşliğinde gözlerle ifade edilen önce kayıtlar, sonra da yönlendirici işaretlerdir, menhus hastalık ilerledikçe savaşırcasına öğrenmiştir. İnan Bey’in bu konudaki desteği her türlü takdirin üstündedir. Kızı İpek ise çok kısa zamanda tahsilini bitirdi. Biyoloji okuduktan sonra sanayi hayatında tam da günün ihtiyaçlarına cevap veren başarılı bir üretimi götürüyor.
Türk sanayii aslında 20 yıl önce en önemli liderlerinden birini kaybetti, demiştik. Ama Suna Kıraç sessiz dünyasından verdiği yönle daha uzun yaşadı...
HERKESE TEŞEKKÜRLER
Çok değerli, sevgili okuyucularım, ameliyatlarım nedeniyle 10 günü aşkın bir süredir Topkapı’daki Koç Üniversitesi Hastanesi’nde kaldım. Tedavim sırasında beni arayan, soran okuyucularımın gönderdiği mesajlar, sevgi ifadeleri beni çok duygulandırdı, mutlu etti. Böylesine bir sevgi her faniye nasip olmaz.
Benim için kolay bir dönem olmadı, fakat bu sıkıntılı günlerde en önemli şey, kendimi emanet ettiğim ellerin güvenilirliğiydi. En başta söylemeliyim ki fakültenin muhteşem idaresi Türkiye’deki üniversitelere örnek teşkil edecek bir tıp yönetimidir. Hekim hocalarımız Levent Oğuzkurt, İlker Eren, Oğuzhan Deyneli ile Vedat Aytekin tabii ki Üroloji Bölümü’nün başındaki Yakup Kordan ve ekibi ile ayrıca Dr. Burçin Hanım, Dr. Melis Hanım, Dr. Mahir Bey ve Dr. Erol Bey ve diğer sağlık personelinin gayretiyle bu dönem daha rahat geçti.
Bir konuyu belirtmek isterim Türk tıbbının büyük doktorları bir buçuk asırlık bir vakadır, ama önemli olan yardımcı personeldir. Koç Üniversitesi’nin yetiştirdiği hemşireler ve teknisyenler fevkalade etkili, karar almayı bilen, hırslı ama bu hırslarını gizlemeyi bilen sevimli bir personel... Onları tanımaktan, özellikle bu zor günlerimde yakın olmaktan çok mutlu oldum.
Paylaş