Ortadoğu’nun son beş asrı

Dört asırlık uzlaşma ve barışçı bir düzeni getiren Osmanlı çekildikten sonra bu memleketler rahat yüzü görmedi. Koca kıtanın haritası ABD’de oyun düzeniyle çiziliyor. Bu oynama kolay değil. Gelişen patlamaların kimleri nereye kadar götüreceği belli değil ama iyi yere gidilmiyor.

Haberin Devamı

BUGÜNE kadar yerli ve yabancılar arasında “Modern Türkiye’nin Doğuşu” kitabının yazarı Bernard Lewis Fars, Arap kültürü, Latin ve İbranî dillerindeki ustalığı ve birikimi yanında Rusça, Almanca, Fransızca, İtalyancada, Batı ve Doğu’yu bir araya getirmeye gayret etmiş biriydi. Siyonistti ama dindar değildi. Bu siyonizminin hiç şüphesiz bugün İsrail’de ve Amerika’da rastlanan aşırı fonlarına bulaşmayacak kadar da Arap dünyasını tanırdı. Tanıdığı ve iltifat gördüğü Türkiye’nin aşırı bir hayranı ve taraftarı mıydı? Mesafeli bir sempatisi vardı. Türkiye onun için reformlar yapan ve demokrasiye yakın bir ülkeydi. Ömrünün son 30 yılına yaklaşan şahsi görüşmelerimin dışında 1970’lerin başından beri sayısız konferansında da bulundum. “Ortadoğu” onun en iyi kitabıdır ve bu sahada okumamız, okuyucumuzun bilmesi gereken bir eserdir. “Ortadoğu” kitabının yanında yakın zamanda çıkan “Modern Ortadoğu Nasıl Kuruldu?” kitabının okunması da tavsiye edilir.

Haberin Devamı

Ortadoğu’nun son beş asrı

Senkronik (eş zamanlı) olarak Çin’de, Hint’te medeniyet vardı, ama bu parçaların birbiriyle ve Ortadoğu’yla ilgisi azdı. Bu cümle bir slogan değildir. Çinliler Ortadoğu ve Mısır kadar olmasa da milattan önceleri devletleştiler ve yazıları vardı. Hint alt kıtasında Muhanca - Dara kültüründe bu yazılı safhaya rastlanmaz. Demek ki Akdeniz ve Ortadoğu milattan önce 4000’lere kadar uzanan piktografik (resim yazısı) ve bunu izleyen çivi yazısı ve Mısır’daki hiyeroglif ile yazılı kültüre ulaşan, etrafıyla ilişki kuran, Küçük Asya’yı, Akdeniz’deki kıyıları, Ege adaları ve Kıbrıs gibi yerleri de etkileyen bir medeniyettir. İran da bu büyük çerçeveye bitişiktir.

ROMA, BİZANS VE OSMANLI İMPARATORLUĞU

Bu safhayı bugün ele almıyoruz ama gerçekten bu eski Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de birtakım milletler gibi Filistinliler ve Yahudiler de yer alır. Bugün Lübnanlıların ataları Fenikelilerle bağları malûmdur. Bu medeniyetin Helenistik devirdeki kalıntılarını yeryüzüne ilk çıkaran da arkeolog Osman Hamdi Bey’dir (Sayda [Sidon] kazılarıyla). Helenizm Doğu ve Kuzey Akdeniz’e bunlara göre geç gelir ama dünya tarihindeki önemi açıktır. Roma bütün Akdeniz’i birleştiren ilk büyük imparatorluktur. İkincisi coğrafya olarak buna yakın olanı ve Hristiyanlığın getirdiği felsefede ve plastik sanatlardaki yenileşmeye rağmen Bizans’tır ve Müslüman dünyayla eskinin birbirini artiküle eden, ekleyen (saçaklaştıran) Osmanlı İmparatorluğu’dur. Fatih Sultan Mehmed aslında tipik bir Roma imparatorudur; Kayzer-i Rum unvanları arasındadır ve bu özellik kendi portresini oluşturan çizgilerde de mevcuttur.

Haberin Devamı

1516 ve 1517 yılı bugünkü Suriye, Çukurova, Filistin, Lübnan ve ardından da Mısır’ın imparatorluğa katıldığı yıldır. Bunların hepsi zamanın askerî teknoloji ve bir harp dehası olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği değişimdir. Aynı zamanda Kuzey Afrika’da Cezayir, Tunus bugünkü Libya, o günkü Trablusgarp, Garp Ocakları denen memleket bu devlete tabidir ve burada sosyal bir değişim tamamlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan evvelki Memlukler, İslam’ın Türk - Çerkes savaşçı sınıfını Arabistan ulemasıyla kaynaştıran bir idareydi. Mercidabık ve Ridaniye Savaşlarıyla Osmanlılar onların halefi oldu.

19. asırda yerli yabancı herkesin üzerine müttefik olduğu bir durum şudur; Arap değişmiştir. Bugünkü Arap entelektüellerinin ve iş bilmeyen bazı sözde tarihçilerin de tekrarladığı, “Araplar Türkler yüzünden yerinde saydılar” sözü çok tartışılır ve tartışılıyor. Hem de sırf bizim açımızdan değil çünkü tarihçiliğimiz bir iki istisna dışında modern Ortadoğu’yu incelemeye üşeniyor. Bu işi yapan Amerikan ve İngiliz üniversitelerindeki Yahudi bilginlerdir. Şüphesiz ki muhalif görüşler bazı grupların kendi yorumundan çok onlara dayatılan görüşler de olabiliyor. Ama tarihçilikte yeni safhaya geliyor.

Haberin Devamı

Ortadoğu 1919’da ortaya çıkan Fransız ve İngiliz mandasından beri huzursuzdur. Bozdukları en önemli nizam; şehirlerdeki Osmanlı idari sistemi, her din mensubunun millet idaresi altında ele alınması, iki; bilhassa aşiret yapısına Osmanlı yönetiminin ilginç bir uzlaşma sistemiyle el atmasıdır. Bu böyle devam etti. İngilizler geldiği zaman daha mükemmel ve modern bir tarz getiremediler. Üstelik eski nizamı sarsarak yer yer isyanlara ve huzursuzluklara sebep oldular.

Ortadoğu’nun son beş asrı

ÇATIŞMALARIN BU NOKTAYA GELMESİNİN SEBEBİ...

19. asır boyu Filistin’de Yahudi yerleşimi son derece uzlaşmacı yöntemlerleydi ama asıl önemlisi sınırlı göçle başlamıştır. 1918’de Devlet-i Aliyye o topraklardan çekildiğinde henüz bir Yahudi çoğunluğu yoktu. Yahudilerin önemli bir kısmı tarafından “Siyonizm” ilgi görmüyordu. İlgi gösterenler Yahudi zulmünün başladığı Rusya İmparatorluğu’nun Yahudileri ve asıl 1933’teki hâkimiyetlerinden sonra Alman Reich’ı ve onların Balkan topraklarındaki müttefiklerindedir. İngiltere bu yeni akımla mücadele etmeyi denedi. Belki pek niyeti de yoktu ama Ortadoğu mandasının hâkimiyetini bırakmak niyetinde değildi. İlk başta Yahudi yerleşimcilerle çatıştıysa da nihayet teslim olduğu görülüyor.

Haberin Devamı

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihi için utanç kaynağı olan dönemden sonra dünya Yahudilerin antik vatanlarında yerleşmelerine göz yumdu. O zamanki Arap dünyasının bu yeni eğilimle ne kadar mücadele ettiği daha doğrusu edemediği açıktır. Bugün ciddi İsrail bilginleri ve münevverleri bile bu dönemi oldukça bağımsız tarafsız kaleme alıyorlar. Ama İsrail oradadır ve bugünkü koalisyonda pek de parlak zekâlı olmayan Dr. Yisrael Katz ile isim benzerliğinden başka hiçbir ilgisi olmayan Golde Mayer kabinesindeki Avusturyalı Yahudi Dr. Yisrael Katz’ın ifade ettiği gibi: “Burası bizim vatanımız, gidecek yerimiz yok ama başkalarının da vatanı onların da gidecekleri yeri yok” fikri hâkim olmuştur.

Haberin Devamı

Çatışmaların bu noktaya kadar ilerlemesinde Amerikan Yahudiliği ve bizzat Washington’un kendi hegemonya ve cehaleti büyük rol oynar. Bugün Ortadoğu feci vaziyette ve Arapların düzenli devlet ve orduları yok. Diplomasileri son derece prensipsiz. Aklı başında hiçbir kimsenin tasvip etmeyeceği örgütler işleri yürütmeye kalktılar. Bu da bazı devlet grupları tarafından abartılarak mücadele konusu oldu. Dört asırlık uzlaşma ve barışçı bir düzeni getiren Osmanlı çekildikten sonra bu memleketler rahat yüzü görmedi. Koca kıtanın haritası ABD’de oyun düzeniyle çiziliyor. Bu oynama kolay değil. Gelişen patlamaların kimleri nereye kadar götüreceği belli değil ama iyi yere gidilmiyor.

Türk dış politikasının son derece temkinli olması gerekir. Katiyen taraflardan birine entegre olmamalıyız ama her anda ateşe düşmemek için gereken tedbirler alınmalıdır. Bunun için güneydeki topraklar, Doğu Akdeniz’de hâkimiyetimiz, Rusya ve İran’ın birlikte hareket etmesine karşı da tedbir almalıyız. Halep gibi önemli bir bölgeyi Türkiye’nin kontrol altında tutması gerekiyor. Bunun dışında Şam’da namaz kılmak gibi parlak fikirlerden (!) vazgeçmek gerekir, düşünmemek bile gerekir.

ÖLÇÜLÜ VE İHTİYATLI DAVRANMALIYIZ

Planlanan yeni bir Lübnan var. Onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Yani Dürziler ve Maruniler birleşerek Cunya başkent olmak üzere Cebel’de (Dağlık Lübnan) yeni bir devlet kurmaları. Her iki birliğin de Arap dili bilmekten öte de o dünyayla ilgileri ve daha da ilginci muhabbetleri hiç yok. Kavganın içine Suriye ve Irak alınmak isteniyor. Tarihî mevcudiyet ve kimlikleri zayıf bu iki devletin üç imparatorluk devrinde de bir arada olmadığı ve tarihî kişiliklerinin oluşmadığı açıktır. Suriye ve Irak’ın sözde BAAS’cı geçmişlerine rağmen bir araya gelebilecekleri görülmektedir. Uzak durulması gereken yapılardır.

Ortadoğu içinden çıkılmaz bir cehennemdir ve maalesef kazan yanımızda kaynıyor, tedbir almalıyız. Bu hengamenin içinde Lübnan’ın Trablusşam vilayeti ne güneyinde ne kuzeyindeki etnik gruplarıyla kaynaşması olmayan Türkiye taraftarı bir çekince içindedir. Arap Yarımadası’nın güneyindeki Yemen’in ise her şeye rağmen ne Arap dünyası ne de Yahudilik ile ilgisi yok ama şimdi onu da iç savaşını mahrumiyet içinde yaşadığı için iç savaşa giren ülkenin bir kısmıyla kaynaştırmaya çalışıyorlar. Bu kadar uzakta savaşçı bir politika güden hiçbir Ortadoğu devletinin aslında akıllı bir politika gütmediği ve var olma şansını zayıflattığı çok açıktır. Yemen imparatorlukları yutar; bu çok açıktır.

Suriye bazılarının iddiasının aksine; Türkiye’nin güvenli bir müttefiki olamaz. Bu hafta İsrail’in Suriye’deki Rusya müdahalesi onlar açısından da beklenmeyecek bir hata olduğunu belirtmeliyiz. Prof. Dr. Esat Arslan’ın deyimiyle, çocukların oyunundaki “acıtmadı ki” bahanesiyle geçirilecek bir olay değil. “Acıttı.” Sahneyi Rusya’yı etkin olarak çekme durumu var. Bu kazandan ölçülüce ve bir süre ihtiyatla uzak kalmak gerekir. Bizim müttefik ve sorumlu olduğumuz geniş bir dünyamız var. Bunu her an hesaba katmak zorundayız.

Yazarın Tüm Yazıları