Paylaş
KIBRIS Türk toplumunun genç fidanlarından sonra 76 yaşında yüreğimi yakan bir kaybı daha bugün kaleme alıyorum. Menhus İsias Oteli’nin enkazından tercüman rehberlik stajyeri 30 kişinin naaşı çıkarıldı. 43 rehberden kurtulanlar çok az. Cenazelerin nakli sırasında sevk edilecek cenaze arabası dahi bulunamamış. 30’unu kaybettiğimiz bu 43 kursiyer, batı bölgelerinden sonra doğudaki eğitim turu için Adıyaman’da konaklıyorlardı. Seçilen otel de yine İsias’tı.
1963 yılında o zamanki Basın-Yayın Turizm Bakanlığı ile Talebe Birliği birlikte, bir anlamda, genç amatör tercüman rehber kursu tertiplemişti. Lisan bilen lise ve üniversite öğrencileri bu kursa imtihanla alındı. Ben de aralarındaydım. Henüz yolları ve konaklama imkânları bugünkü ile mukayese edilemeyecek memleketimizde bu zengin ve güzel toprağı etüt etmeye başladık. Akşamları kurslar vardı. Geziler hafta sonlarına geliyordu. Tercüman rehberlik ve turist mihmandarlığı dediğimiz meslek Türkiye’de kültürel bir milli spordur. Bazı şaşkın turizm firmaları olmasa daha da anlamlı devam edeceğine şüphem yok. Daha sonra Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın verdiği kursların ise nasıl gittiğini bilemiyorum. Bu kurslardan hatırladığım tek şey sevgili kızım Tuna’nın da bu kursları tamamlayarak İtalyanca ve İngilizce rehber diplomasını aldığıdır.
SAYISIZ SORUNLU BİR İŞ
Turizm rehberleriyle hep temasım oldu. Bu sadece duygusal bir bağ değil, içlerinde tarih, coğrafya merakları ve bilgileri itibarıyla akademik dünyaya geçenleri var. Rehberlik başka türlü bir ruhun intisab ettiği meslektir. Şüphesiz her kalabalık içinde olduğu gibi bunların içinde de kayda değmez ve hatta olumsuzca değerlendirilebilecek kişiler vardır ama rehberliğin sayısız sorunları olan bir iş olduğu açık. Kaliteli turizm şirketleri ve mükemmel otellerin yanında personeli ve teşkilatıyla bir bela teşkil eden diğerleri, birinci sınıf otobüs şoförlerinin yanında dert çıkaranları mesleğin sıkıntılı yanlarıdır. Adıyaman’da kaybettiğimiz bu grupta gezi grubunun içinde otobüs kaptan şoförü de var, o da grubun rehberi sayılır.
Rehberler bütün turizm ülkelerinde olduğu gibi geniş turist kitleleri karşısında memleketlerini temsil ederler. Benim zamanımda geziye gelen turist kafileleri içinde akademik merakı olan çok az sayıdaki turistin, bugün artık geniş kitlelere dönüştüğü gerçektir. Turistler mihmandarın dışında çok az Türk vatandaşıyla yakın ilgi kurar, elbette gezdikleri yerlerdeki halkın her zaman misafirperverce ilgi gösterenleri olur ancak mutlaka tırtıkçılar, dolandırıcılar da türer. Bu gibi muzır eşhasla da yine rehberler uğraşır.
Öyle mihmandarlar vardır ki Türkiye’nin kültür tarihini âdeta şiirleştirmiştir. Artık rehberlerin meslek yaşamlarını sürdürme süresi uzadı. Bu mesleği yapan insanların heyecanı, işe ara verseler de devam eder. Âdeta Türkiye’nin her yerinde evleri ve çevreleri vardır, yurdun dört bucağının saklı hazinelerini bulurlar. Onlar için uzun Batı Anadolu turlarından sonra akşam ışıklarıyla İzmir’e girmek sanki babasının mahallesine gelme hissi verir. Tire’nin tepelerinde dolaşmak, vadiyi seyretmek; yurdu bir ipek halıya benzeten şairi hatırlatır. Rehberler sayesinde Güneydoğuyu, bugünkü deprem bölgesini gezerken insan Helenistik ve Roma çağının hatta daha da eskisinin havasını solunur. Konya ve Kapadokya son bin yılını insana duygularla ezberletirler. Beyşehir Gölü’nün etrafında Hititlerden Selçuklu’ya bir muhteşem Orta Anadolu gözünüzün önündedir.
TELAFİSİ MÜMKÜN DEĞİL
Bunların yanında hayatın realitesi rehberlerin karşısına çıkar; esnaf kaydı yapan insan olarak vergi meselesi. İstanbul ve Ankara’nın pahalı kiraları, evinizde hasta varsa dahi turu nasıl tamamlayacağınız, yakın dostlarınızla bir yerlerde geçireceğiniz vakitten çalan turizm acentasının olağanüstü davetleri... Her turist grubu içinde dünyanın en sevimli insanlarına rastlarsınız. Hatta bazıları ile ebedi dostluk kurarsınız ama en terbiyesiz, problemli tipler de oradan çıkar. Grubun içindeyken yolunu kaybeden ihtiyarlar, bavulunu ve çantasını kaybedenler ve unutanlar, sabahları otobüsüne zor yetişenler bu rehberlerin ömrünün yarısını götürür. Birtakım ören yerlerinde ve turistik şehirlerde esnafın iyisi bir dost kazandırır, kötüsü insanı bezdirir.
Saydıklarımın hepsi bu ülkenin gizli kahramanlarıdır. Tabii böyle bir facia bütün bunları hatırlamamıza sebep oldu ama facianın yarattığı kaybın telafisi mümkün değildir. Sevgili meslektaşlar, yine yollarınıza devam edip gezin, harabelerimizi tanıtın. Yolunuz açık olsun, Allah sizi korusun.
YENİLENEN SEDDÜLBAHİR KALESİ
SEDDÜLBAHİR “Denizlerin koruyucu duvarı” demek. Gelibolu Yarımadası’nın ucunda dört asrı gören satvet ortada. Yakın zamanlara kadar sevimli bir köyün çevrelediği; köyü de tepelerdeki servilerin ve Cahidi Sultan Türbesi’nin pitoresk bir manzarayla tamamladığı yer burası...
Kaleden baktığınız zaman Türkiye’nin denizlere açılan bir ucunda bulunduğunuzu hissedersiniz. Avrupa’dan Asya’ya, Asya’dan Avrupa’ya geçen büyük orduların ve kahramanların silueti gözünüzün önüne gelir. Tabii bulunduğunuz toprak bütün Türkiye ve Şark tarihinin en mutantan zafer alanıdır. O gün orada vatan ve bütün Şark dünyasının kurtuluşu başlamıştır.
Seddülbahir 1916 başına kadar Çanakkale savunmasının önemli bir alanıydı. Fransa ve İngiltere bu bölgeye saldırdı, bölge kahramanca savunuldu. İlk başlarda Gelibolu’ya geçişin yolunu kesti fakat sonra işgal edildi. 9 ay sonra 1915 yılı Aralık’ın son haftası ve 1916 yılının başında düşmanın sessizce çekilmesiyle zafer abidesi olarak kaldı.
TARİHİN ÖZETİ GİBİ
Şu sıra Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı, buradaki restorasyonu yıllar süren titiz bir çalışmadan sonra tamamladı. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı’nı ziyaret eden Türk ve yabancı tüm misafirlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer olmuş. Hem bir gezinti yeri olarak hem de bazı kültürel faaliyetler için rahatça kullanabilecek bir alan. Ziyaretçileri 1915’in Nisan ayına, Çanakkale Kara Muharebeleri’nin başladığı o destansı günlere götürecek bir hava hâkim.
Kalenin içinde burçların üstünde savunmayı temin eden ağır toplar var. Tabii her köşesinde milyonlarca kurşun ve şarapnel kalıntısı da. Valide Hatice Turhan Sultan’ın niyabeti zamanında Venedik saldırılarına karşı boğazın güvenliği için inşa ettirdiği bu kalenin her devirde, zamanın askeri teknoloji ve savunma gereklerinin değişimlerine uygun izleriyle birlikte arkada mütevazı Seddülbahir köyü yer alıyor. O köyün ve manzarasının ihtişamı tasvir edilemez.
Az ileride bu topraklara gelip burada kalan düşman ordusunun savaşçıları adına dikilen bir anıt ve geride kuzey tarafta da muhteşem Çanakkale Şehitler Abidesi. Gelibolu Yarımadası’nın ve vatanın bu ucu tarihin özeti gibidir. Muhakkak ziyaret edilmeli ve vakit geçirilmelidir.
Paylaş