Muhteşem Süleyman

1566 yılında bugün (6 Eylül), Osmanlı tarihinin en uzun süre saltanatını süren, hayatı boyunca Bağdat, Tebriz, Viyana, Belgrad, Rodos deniz cengiyle Ortadoğu ve Avrupa atlasını değiştiren, Macaristan krallığının, 1526 yılı 29 Ağustos’undaki Mohaç cengiyle sonunu getiren Muhteşem Süleyman öldü.

Haberin Devamı

Son seferi Zigetvar Kalesi’neydi, bu kalenin kuşatması süresince ölümcül şekilde hastalığı arttı. Son hücum emrini verdiğinde ruhunu da teslim etti ve bu son hücumla da kale düştü. Tıpkı bundan 177 sene evvel Kosova’da büyük ceddi Sultan I. Murad’ın naaşına yapıldığı gibi hükümdarın iç organları ruhunu teslim ettiği yere gömüldü. Daha sonra oraya bir türbe yapılacaktı. Bu türbe Macaristan’ın 1686-89 yeniden Habsburg Alman kuvvetlerinin eline geçişinden sonra tahrip edilmiştir. Türbe şu sırada Macar Bilimler Akademisi’nin desteği ile Macar mimar ve tarihçilerin takdire şayan mesaisiyle tekrardan tespit edilmiş bulunuyor, belirlenen yer tarihi belgelere de uyum göstermektedir.

ÖLÜMÜ GİZLENDİ

Padişahın ölümü tabii ki ordudan gizlendi. Âdeta mumyalanarak, Zigetvar’a gelirken olduğu gibi zaman zaman dönüş yolunda da arabaya oturtuldu. Tahtına oturtularak, zaferi kazanan ordu selamlattırıldı. Ne var ki Belgrad’a ulaştığında haber duyulmuştu. Ordunun feryad-ı figânı Şehzade Selim’in Kütahya Sancağı’ndan yetişmesinden sonra arttı. Dönüş yolunda Edirnekapı’ya yaklaşıldığında kapıkulu askerinin ilk isyanı ortaya çıktı. Zigetvar’dan dönüşteki başarılı ameliyeyi ve Edirnekapı önündeki kargaşayı Muhteşem Padişah’ın son sadrazamı Sokollu Mehmed Paşa geçiştirmiştir. Zeki ve büyük bir devlet adamı olduğunun ilk göstergesi de bu oldu denebilir.

Muhteşem Süleyman

Haberin Devamı

Zigetvar önündeki cenkte Macaristan’ın ünlü komutanı Zrinyi Miklos cesur ve akıllı bir müdafiydi, ama Zigetvar’ın alınması Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan üzerindeki hâkimiyetinin berkitilmesi ve Habsburgların imparatorluğunun devamlı müdahalelerinin önlenmesi bakımından önemliydi. Nitekim de öyle oldu.

HAYATI SEFERLERDE GEÇTİ

Hayatı seferlerde geçen Sultan Süleyman tahta 1520 yılında çıkmıştı, ilk seferi Belgrad’a oldu. Ardından Rodos’u kuşattı ve aldı. Bunlar Fatih Sultan Mehmed’in tamamlayamadığı kuşatmalardı. Gariptir büyük dedesi Fatih Sultan Mehmed nasıl kendi yaptırdığı Topkapı Sarayı’nda yatağında ölmedi ise onun oğlu II. Bayezid ve torunu Yavuz Sultan Selim ve şimdi de torun çocuğu seferde ölüyordu. Yani tam dört nesil boyunca Topkapı Sarayı Osmanlı padişahları için âdeta geçici bir ordugâh gibiydi. İmparatorluğun mareşaller devri Kanuni ile bitmiştir. Bundan sonra böyle bir hükümdar sadece IV. Murad olacaktır.

Haberin Devamı

LAKABI HER DİLDE İHTİŞAMLI

Kanuni enteresan bir tarihi kişilikti. Avrupalılar ona ‘Muhteşem’ diyorlar ki haklıdırlar. Ne gariptir ki ismi ve lakabı her lisanda da ihtişamla yansıyor: Almanca ‘Prächtige’, Fransızcada ‘Magnifique’, İngilizcede ‘Magnicifent’, Rusçada ‘Velikolebniy’. Mimar Sinan’ın asrındaydı, asrı onunla başlamadı ama onunla devam etti. Büyük mimarın Kanuni devrini süsleyen eserleri de sonrakiler de görkemliydi. Osmanlı donanmasının yükselme dönemiydi. Osmanlı şiirinin ve Divan Edebiyatı’nın en seçkin üyeleri bu dönemdeydi. Birbirleriyle alakası olmayan Garp’ın büyük şairi Bâki ile Şark’ın büyük Türk şairi Fuzûlî onun döneminde bir aradaydılar. Bu beraberlik fiziki bir mekânda değildi. Ama edebiyat tarihimizin sayfalarına yansıdı. Hatırlıyorum, Macarların Peç’te tertiplediği bir Osmanlı Tarihi Kongresi’nde (CIEPO) Zigetvar’a gidilmişti. Kanuni’nin o zamanki mezarı başında Orhan Şaik Hoca birden aşka geldi ve Bâki’nin ünlü mersiyesini okumaya başladı. Mersiyenin başında bir türlü anlam veremediğimiz beytin müzikal olarak neyi ifade ettiğini onun aruz veznine çok hâkim sesinden ve virtüözlüğünden anladık. Bütün heyet taş kesilmişti, Hoca’ya okuduğunu tekrarlattılar.

Haberin Devamı

KİN DUYMADILAR

Macarlar, Zigetvar’ı Balkanlar’ın aksine bir kin döneminin işbahı (seheri) olarak değil Macar tarihinin asil bir sayfası olarak yorumlarlar. Gerçekten de Macarlar hep asildirler. 1521’de Belgrad’ı nasıl savundularsa, 1442’de Varna önlerinde Hunyadi Yanoş, yenilmesine rağmen nasıl bir hücumda bulunduysa 1526’da Mohaç’ta da aynı asil savunmayı göstermişlerdi. Zigetvar’da da öyleydiler. Şunu belirtmek gerekir: Macar ve Türk tarihçiler bu üç asrın tarihini yazarken hiç de ucuz bir edebiyat, kin ve karalama yapmıyorlar. Bu tavrı hep müspet olarak görmüşüzdür.

İki tarafta da büyük mareşaller ve savaşan askerler vardır. Kanuni o savaşçıların ortasında en becerikli, etrafındaki devlet adamları ve komutanlarına en iyi hükmeden, ta Tebriz’in engebeli arazisinden Bağdat’ın sıcağına, Macar ovalarının soğuk enginliğine kadar askerlerini yönetmeyi bilen biri olarak tarihe geçti.

Haberin Devamı

Geçen asırlar geçip gitmiyor, bazı toplumlara olumlu ve olumsuz yönleriyle yansıyor. Kanuni devri padişahın bilinçli olarak Fatih devrini takip etmek istediği ve izlediği bir devirdi. İtalya’nın yeniden fetih denemesi muvaffak olmadı, ancak yaşam biçimi Doğu Akdeniz’in hâkimiyeti bakımından bugüne kadar devam eden bir devir ve devlet düzeni ve toplum kültürü onun eseridir.

TÜRKİYE’DE DE YAPILMALI

Mohaç Meydan Savaşı’nın 100. yılı için (2026) Macar Bilimler Akademisi’nin desteğinde Muhteşem Padişah’ın Zigetvar’daki türbesinin araştırılmasıyla ün kazanan tarihçiler Pal Fodor ve Norbert Pap’ın başkanlığında bir ‘rekonstrüksiyon araştırma grubu’ kuruldu. Macaristan’ın ünlü tarihçilerinin monografileriyle, konferanslarıyla katılacakları bu faaliyetin bir paralelinin Türkiye’de de yapılması gerekir. O takdirde umut ederiz ki tarihi savaşlar konusunda bu kadar saygılı ve objektif bir araştırmayı hiç kimse görmemiş olacak.

Haberin Devamı

İLGİNÇ BİR SİYASİ PORTRE
HÜSAMETTİN CİNDORUK

Hüsamettin Cindoruk Türk siyasal yaşamında ilginç bir siyasi portre olarak mevcuttur. Genç bir Demokrat Partili olarak siyasete 50’li yıllarda başlamıştır. Normalde bu politik çizginin ön planda Halk Partisi’ne karşı kayıtsız şartsız bir soğukluk hatta düşmanlık, ardından merkez sağ partilerde yola devam, nihayet 1960’lardan sonra da Türkiye soluna karşı ya düşmanlık ya da tedirgin bir uzaklık olarak devam etmesi beklenirdi. Hüsamettin Bey bir liberal olarak kalmayı bildi.

Muhteşem Süleyman

AKİL BİR POLİTİKACIYDI

Evvela hukuk savaşına Yassıada mahkemeleri sırasında başladı. Yargılama usulüne birçok insanın tasvip edeceği fakat sesini fazla yükseltemeyeceği durumlarda savunma makamı olarak hatta bunun ötesinde müdahalede bulundu. Adalet Partisi içinde klasik kadronun tavrını kayıtsız şartsız benimsediği söylenemez. Yolu deviren takımından da olmadı. Demirel’in kişiliğini bir yerde Menderes’inkine tercih ettiği söylenebilir. 1960’ların şartları içinde İsmet Paşa ve Demirel arasındaki dengeyi bozan değil bence destekleyen akil bir politikacı olmayı bildi.

Şüphesiz partide kendisine verilen görevlerin arasında liderlik yolunda ilerleyişinin önündeki engellerden birisi Tansu Çiller’dir. Kim ne derse desin ben Tansu Çiller ile Hüsamettin Cindoruk dışında ciddi olarak mücadele edebilen ve Çiller’e çok erkenden güvensizliğini gösteren birini hatırlamıyorum.

TARAFLARIN HAKKINI VERİRDİ

Hüsamettin Cindoruk hakkında yazılmış bu kitap, bir tezdir. Tezin sahibi Kaan Gaytancıoğlu. Tezin konusu olan liderle uzun mülakatları dışında ilgili literatürü okuduğunu söylemem gerekir. Şüphesiz ki 1950’lerde başlayıp siyasi kariyerine 60’larla 80’ler arasında doruğa götüren bir lider, bir siyasi portre üzerinde yapılacak tetkik ve araştırmalar hareketli bir dönemi ele alır. Şunu söyleyelim, bugüne kadar Türk siyasi hayatında Cindoruk kadar bütün tarafların hakkını veren, siyasi ve sosyal barışa önem gösteren, saldırgan ve ucuzcu retorikten kaçınan bir kişilik görmek pek zor. CHP ve DP ya da AP saflarından bu gibi politikacılar çok az çıktı ve 1980’lerden sonra siyasi hayatımızda görünmez oldular.

Bu bakımdan Sayın Cindoruk’un nehir söyleşi tarzında bir hatıratını kendisini yakından tanıyan ve takip eden bir dostuna dikte etmesini, beklenen anıları birlikte ortaya koymalarını temenni ediyoruz. Yurttaş ve tarihçi olarak böyle bir eseri görmek isterim ve bunun Sayın Hüsamettin Cindoruk’un görevi ve bizim hakkımız olduğunu söylemeliyim.

Yazarın Tüm Yazıları