Muhteşem sokullu

Sırp asıllı Bosnalıydı. Uzun Mehmed Paşa diye de anılırdı. Bir yanıyla da geldiği bölgenin adıyla Sokoloviç, Şahinoğlu diye anıldığı için tarihimizde Sokullu Mehmed Paşa olarak kaldı. İtidal sahibiydi. Döneminde kolay düşünülemeyecek projeleri vardır. Volga-Don kanalı üzerinden Orta Asya Türkistan hanlıklarına ulaşacağını, İran şahlarını kontrol edebileceğini düşünmüştü. İkincisi Süveyş Kanalı’dır. Erken bir teşebbüstü.

Haberin Devamı

OSMANLI tarihinin en uzun süreyle sadaret yapan veziridir (1565-1579). Kanuni Sultan Süleyman devrinde sarayda, Enderun’daki memuriyetinden başlayarak zekâsı ve saltanat karşısındaki dürüstlüğüyle dikkati çekti ve hızla tırmandı. Muhteşem Süleyman’ın sadrazamı oldu.

II. Selim devrinde imparatorluğu adeta o yönetiyordu. Bazılarının kolayca kalem oynattıkları gibi II. Selim’in keyfine ve işrete düşkünlüğü, tembelliği gibi mesnetsizliklerin değil, vezirin hükümdarı iyi bilgilendirmesi, emirlere harfiyen uyması ve saltanat karşısında yalan ve kendi çıkarına sır saklama merakında olmamasındandır.

III. Murad devrinde ise dönem değişti. Burada kendi kabahati de var. Osmanlı hanedanının hiç hoşlanmadığı biçimde bir nepotizme geçtiği görüldü. Yakınlarına devlette paye vermesi rahatsızlık yaratmış olmalı ki halen izah edilmeyen bir nedenle Divan-ı Hümayun toplantısında yani halkla vezirlerin en çok temasa geçtiği bu alanda bir mecnun derviş tarafından şehit edildi.

Haberin Devamı

Muhteşem sokullu

İTİDAL SAHİBİYDİ

Unkapanı Köprüsü’nün başında Mimar Sinan’a yaptırdığı caminin adı Azebhane Camii’dir. Sokullu’nun kaptan-ı derya olduğu döneme aittir. Sultanahmet’in altında Marmara’ya bakan kesimdeki kendisinden sonra tamamlanan caminin adı ise Şehit Mehmed Paşa diye anılır.

Ekseri ırkdaşları gibi uzun boylu bir Bosnalıydı, Sırp asıllıydı. Tavil (Uzun) Mehmed Paşa diye anılırdı. Bir yanıyla da geldiği bölgenin adıyla Sokoloviç, Şahinoğlu diye anıldığı için tarihimizde Sokullu Mehmed Paşa olarak kaldı. İtidal sahibiydi. Döneminde kolay düşünülemeyecek projeleri vardır. Ne var ki bu isabetli coğrafi stratejik düşünce 16. asır Osmanlı dünyasının inşaat teknolojisi ve imkânlarıyla bağdaşamadı. Volga-Don kanalı projesini yeniçerilerin ve savaş esirlerinin tamamlayacağı düşünülmüştür. Proje hüsranla bitti. İkinci defa bu kanalı açmaya teşebbüs eden Stalin Rusya’sı olmuştur. II. Dünya Harbi’nden sonra gerçekleşen ve Rusya coğrafyasını birleştiren bu kanalın iki tarafında binlerce siyasi mahkûmun kan ve teri vardır. Ancak 21. yüzyıl teknolojisiyle kolaylıkla yapılacak bir atılımdı.

Haberin Devamı

ÇOK ERKEN BİR TEŞEBBÜS

Rusya’nın zenginliklerini, Sibirya’yı Karadeniz’e bağladı. Sokullu bu projeyle Volga üzerinden Orta Asya Türkistan hanlıklarına ulaşacağını, İran şahlarını kontrol edebileceğini düşünmüştü. İkincisi Süveyş Kanalı’dır. Ancak Fransız Ferdinand Lesseps’in mühendislik dehasını gerçekleştirdiği (1869), sermaye yönünden Britanya hazinesinin ve Disraeli gibi atik devlet adamının cesaret ettiği ani ödemeyle hizmete açılabildi ve bütün Akdeniz’in Avrupa ve Hint dünyasının stratejisini değiştirdi. Sokullu için çok erken bir teşebbüstü, akim kaldı. Savaşlar konusunda ise ömrünü seferlerde geçiren Kanuni’nin zamanından çok II. Selim’in isabetli seferlerinin mimarı ve teşvikçisi oldu. Diplomasi Sokullu’nun en ustaca kullandığı daldı.

Haberin Devamı

HIRİSTİYAN ADI BOYİDAR

Osmanlıların devşirme çocukları genelde ıssız ve fakir Balkan ve Kafkas köylerinden, bilhassa Mora, Hırvatistan, Bosna ve Arnavutluk’tan toplanır. Ailelerin mümkün mertebe birkaç oğlan çocuğundan biri, dokuz yaşının üzerindekiler alınır. Anadolu kıtasından istihkâm sınıfı için bilhassa Kapadokya’dan (Karaman) çocuk devşirildiği malumdur. Bu durumda devşirilen çocuklar daha ileri yaşta olabilir. Koca Sinan devşirildi, Sokullu devrinin büyük mimarıdır. Bütün devşirme çocukların mutlaka devşirme emininin kararıyla ve emriyle padişah fermanına dayanarak toplatıldığı söylenemez. Padişah fermanı ikna yöntemine de izin veriyor. Bazı önde gelen ailelerin zeki ve parlak çocukları da ikna yoluyla anılır. Sokolaviç Mehmed Paşa bunlardandır. Hıristiyan adı Bayo deniyor ama muhtemelen Boyidar’dır. Kardeşi Mustafa Sokullu Paşa Budin Beylerbeyi, amcazadelerinden biri onun tayiniyle tahsis edilen Peç yani Sırbistan Patrikliği’ne tayin edildi. Ölümünden sonra bu makam da kalktı ve ta 19. yüzyılda Fener Patrikhanesi’nden kopuk özerk, otokefal bir makam olarak yeniden düzenlendi.

Haberin Devamı

BAHRİYEYİ MODERNLEŞTİRDİ

İşte bu gelişmedir ki idarede irsiyete tahammül edemeyen çevreleri ve bizzat Padişah III. Murad’ı çok rahatsız etti. Belki Sokullu idari insan kayırıcılık (nepotizm) meraklısı olmasa da bu şüphe onu hayatından etmiştir. Savaşçılığı da diplomasisi kadar önemli olan bu vezirin Osmanlı bahriyesini Fatih’ten sonra en çok modernleştiren, Akdeniz, hassaten İtalyan teknolojisini getirten devletlu olduğu açıktır. Nitekim ondan sonraki donanma Kıbrıs’ı da Girit’i de alabilmiş, okyanuslara açılabilmiştir. Sokullu Mehmed Paşa Türk bahriye tarihinde de seçkin yeri olan bir vezirdir.

ASLINDA O BİR OSMANLI’DIR
Bu yıl ölümünün 440. (1579) yıldönümüdür. Osmanlı vezir tipinin anlaşılması için hayatı ve icraatıyla en çok incelenecek portrelerin başında gelir. Sırplı tarihçiler arasında bizdekinden daha çok müstakil araştırmalar vardır. Birincisinde Türk belgelerine uzanmama gibi bir noksan, ikincilerde ise Sırbistan, Bosna, Hırvatistan kültürel ve ideolojik yapısının anlamamaktan ileri gelen bir değerlendirme noksanı görülür. Sokullu aslında bir Osmanlı’dır ve Osmanlı tipinin, dünya görüşünün en tipik örneğidir. Onun döneminde Mimar Sinan da, Piyale Paşa da, Uluç Ali gibi çıkan dehalar da bu kategoridendir. Unutulmayalım Cenovalı denizci bir aristokrat olan Kont Cigala’nın (Cicala) oğlu olarak Cigalazade Sinan Paşa dahi böyle bir atmosferin ürünüdür. 16. asrın Osmanlısı, devşirme paşalar veya devşirmeler diye geçiştirilecek bir dönem değildir.

Haberin Devamı

SIRADAN DEVŞİRME BİR KÖLE DEĞİL

Sokullu gibi birisinin sıradan yöntemlerle devşirilen bir köylü olmadığı açıktır. Hıristiyan bir ruhban aileden geliyor. Dilini biliyordu, yazıyordu fakat Türkçeyi de en iyi şekilde öğrendi ve yazabildi. Bu yetenekli grubun haremdeki izdüşümü de Hürrem Sultan gibileridir.

16. asır Osmanlı tarihinin en önemli yönü artık bir üst sınıf ortak kültürünün oluşmasıdır. Bunu Kırım Hanlığı’nın sarayında, Halep’in Türkmen beyleri ve Diyarbakır eşrafında gördüğümüz kadar Bosna’da ve imparatorluğun bazı eyaletlerindeki dar fakat güçlü gruplar arasında da görebilirsiniz. Edebiyat tarihi ve tarih yazımı araştırmaları bunu gittikçe açığa çıkarmaktadır. Sokoloviç tipinde bir devlet adamının zamanında çağdaş devletlerde bulunması kolay değildir ama belki Rönesans kültürünün getirdiği değişimler dolayısıyla 16. asırda başlayan eğilimler 17. asırda birçok İtalyan sanatçı ve din adamı ve devletlunun Fransa tarihi ve kültürünün inşasına katıldığını, bazı Hollandalıların ve Çeklerin Alman kültür akımına girdiğini göstermektir. Slav dünyasında da bu gibi değişim bir-iki asır gecikmeyle ortaya çıkacaktır. 

Muhteşem sokullu

BİRKAÇ YIL DAHA

BENİM akranım olan Türk arkeologları üniversitede sadece bu bölümlerin klasik arkeoloji ve ön Asya arkeolojisi olarak ikiye ayrıldığı ve prehistorya ile antropolojinin ayrı bölümler olarak tertip edildiği bir dönemde tahsil gördüler. Dediğimiz dallarda eğitim görmek sadece İstanbul ve Ankara üniversitelerine mahsustu. Hacettepe ve Ege Üniversitesi’nde dahi bu dallar çok sonradan kurulmuştu.

Bakanlık 11 Eylül Çarşamba günü Ankara’da yapılan bir toplantıda arkeolojik kazı başkanlıkları ile prehistorya ve antropolojiye yönelik kazıları yapan arkeologların kazı başkanlığı sıfatını kaldırmış. Burada kanımca bu meslektaşların kişisel nitelikleri ve dosya bilgileri dikkate alınmamıştır. Gerçi emeklilik yaşları çok önceden gerçekleşti. Hemen hepsi 70’in üzerindeler. Fakat Alman profesör Kurt Bittel’in Boğazköy kazılarını neredeyse 80 küsur yaşında bile yaptığını hatırlıyoruz.

Arkeologlar belki mesleklerinin getirdiği fiziksel kazançla ileri yaşlarda daha bilgili ve sağlık yönünden de daha tutarlı olarak kazı yapıyorlar. Kaldı ki bu neslin arkeologlarının yetişme şartları da daha verimliydi. Bu nedenle bu kararların gözden geçirilmesi ve meslektaşların hiç değilse birkaç yıl daha arkadan gelenlere işi devretmesi, öğrenci yetiştirmesi arzu edilir. Kimse bu dünyada kalmıyor fakat arkeologya bir tecrübe meselesi, kazı heyeti başkanlarının yerel halkla kurdukları ilişki de öyle kolay kolay devam ettirilemez. İçlerinde sahasında tek olanlar var. Mesela Mehmet Özdoğan bunlardandır. Liste uzar, Armağan Erkanal, Coşkun Özgünel, Berna Alpagut, Ömer Özyiğit ve diğer değerli isimler...

Muhteşem sokullu

TOPKAPI’NIN TİRYAKİSİYDİ

PERŞEMBE günü ölen Jacques Chirac Fransa’nın Charles de Gaulle’den sonra 20. yüzyılın ikinci yarısındaki en önemli devlet adamıdır. Jacques Chirac 86 yaşında hayatını noktaladı. İlginç bir kişilikti. Fransızların her sınıftan halkıyla sıcak ilişki kurmayı becermişti. Emmanuel Macron’un arkasından söylediği doğrudur: Fransa onu sevdi, o da Fransızları.

İyi bir tahsili vardı. Fransa’nın yarattığı geniş bilgili politikacılardandı. Topkapı Müzesi’nin özellikle de çini koleksiyonunun dostuydu, tiryakisiydi. Müzede bazı yönleriyle daha yakından tanıyabildik. Siyasilerimiz arasında en çok Süleyman Demirel’le anlaştığı ve bazı sorunları çözdükleri sır değildir. Bu iki portrenin müşterek tarafları vardır. Fransa’da Türkiye’yi en iyi anlayan ve bağ kurmaya çalışan Jacques Chirac’tır.

Onun ilginç bir portre olduğuna inanıyorum. Gençliğinden beri birlikte olduğu ve her zaman beraber kalmaya başardıkları eşi Bernadette bu portreyi tamamlar. Gelecek haftaki yazımda ondan daha çok bahsedeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları