Paylaş
Kraliçe II. Elizabeth bu yıl Britanya tahtına çıkışının 70. yılını kutluyor; yaşı 90’ı geçti. Bu arada sağlık bakımından oldukça sağlam bir yapısı olduğu anlaşıldı. İyi bir binici. II. Harb’de motorize alaylarda çalıştığı için cip kullanmayı seviyor, atlarla ilgileniyor, bitkileri seviyor. Özel tahsilinin hangi alanları kapsadığı tartışılıyor. Rahat konuşan bir hatip değil; demeçlerinin hepsi yazılı ve dikkatli.
SON DERECE SAYGILIYDI
Hiç beklenmedik yetenekleri var. Bir kere Fransızca aksanı düzgün. 2008 yılındaki Türkiye ziyaretinde kendisinin resmi mihmandarıydım. Tezhip konusunda inanılmaz bilgi ve hassasiyeti vardı. Bursa ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde geçirdiği zamanlarda bunu anladım. Sakindi, soğuk görünmesine rağmen son derece saygılıydı. İslami bilgilere meraklıydı. Maalesef yapılan programda özellikle Bursa Yeşil Camisi’de kendisi için tilaveti düşünülen Kurân-ı Kerim’de onların seçtiği hafız değil, o zamanki Bursa valisinin çok bilmişliğiyle bir başkası getirildi. Gezdikleri yerleri değerlendiriyordu. Zaten Windsor Hanedanı’nın özelliğidir; Prens Philip beraberinde olurdu ve Veliaht Charles da Türkiye’yi iyi tanıyan, İstanbul’u iyi değerlendiren çevresine âşık bir hükümdardır.
Kraliçe monarşinin adamakıllı temsili bir döneme geçtiği uzun periyodu temsil ediyor. 1952’de babasının ani ölümü üzerine tahta geçti. Kutlama haziranda yapılacak ama 70 yıl şayet şimdiden, 5 yaşında tahta geçen ve uzun yaşayan XVI. Louis hariç tutulursa Avrupa tarihinde rekordur. Galiba Güneş Kral XVI. Louis’nin rekorunu da kıracak.
Zaman zaman cumhuriyetçiliğin bile kuvvetlenme eğilimi gösterdiği Birleşik Krallık’ta her şeye rağmen İngiliz monarşisinin kendine has âdetleri ve saygınlığını koruduğu söylenebilir. Onun zamanında mülteci problemini çözen devletlerdendir. Hatta geniş Müslüman tabanın, Arapların “God save the Quenn” lafını, “Allâhı yensuru meliketi” deyimini sıkça telaffuz ettikleri biliniyor.
‘DÜNYADA BEŞ KRAL OLACAK’
Bir memlekette rejimi kimin temsil edeceği mühim değildir. Birliği ve demokrasiyi eğer kraliyet temsil ediyorsa cumhuriyet kadar faziletli sayılabilir. Galiba İngiltere’deki hükümdarlık için her şeye rağmen Kral Faruk’un Mısır’dan terke zorlandığı zaman sarf ettiği söz geçerlidir: “Çok yakında dünyada beş kral kalacak; biri İngiltere kralıdır, dördü iskambil kâğıdındakilerdir.”
Britanyalıların kraliçesi hiç öyle görülmese de sevimlidir. Bazen beklenmedik çıkışlar da yapabilir. 1961 yılında üç siyasi idam gerçekleşmeden önce İran dönüşünde hassaten bunun için Ankara’ya iniş yaptığı, devlet başkanıyla görüştüğü biliniyor.
Türk sanayisinin yayıldığı, köklenmeye başladığı bir memleketin başındadır. Bu memlekette demokrasinin konumu elbette birçok ülkeye göre çok eskidir ve takdire şayandır. Ancak her şey de yüzde yüz iyi gidiyor demek değildir. Nitekim uzun 70 yıl içinde kraliçenin fazla rahatsız etmeyen, yerinde müdahaleleriyle bazı krizler önlenmiştir.
TÜRKİYE TURİZMİ VE MUKADDER SEZGİN
1963 yılıydı. Basın, Yayın ve Turizm Bakanlığı o zamanki Türk Talebe Birliği ile birlikte amatör bir turizm rehber ve tercümanlık kursu açmıştı. Yabancı dil olarak İngilizce, Almanca veya Fransızca bilen lise ve üniversitedeki öğrenciler bu kursa katılabilecekti. Kursa sözlü bir imtihanla alındık. Kursun hayatımda önemli bir etkisi oldu çünkü Ankara Üniversitesi’nin değerli hocaları başta Prof. Dr. Ekrem Akurgal Hoca olmak üzere, Tahsin Özgüç ve Gönül Öney ile tanıştım. Gönül Öney genç bir asistandı ve diğerleri derse geldiler.
Bakanlığın personeli arasında en ilginç kişiliklerden biri Polonya asıllı Edwin Rizi’ydi. Polonyalılar Tanzimat’tan beri her zaman ilerici bir hamlenin içinde yer alırlar. Edwin Bey iyi bir turizm uzmanıydı, Türkçesi de birtakım Batı dilleri kadar iyiydi ve Türkiye coğrafyası ve kültürü üzerinde geniş bir bilgisi vardı; asıl önemlisi bunları nakletmeyi, anlatmayı biliyordu.
TURİZM ENFORMASYON BÜROSU
Kursları tertipleyen küçük turizm dairesinin başkanı Mukadder Sezgin’di. Mukadder Bey enerjik ve yaratıcı bir kişilikti. Bu kursta okuyanlar Ankara’da ilk açılan Turizm Enformasyon Bürosu’nda amatör olarak çalıştık. Şehrin her tarafında bazı levhalarda oklar büroyu gösteriyordu. Sefaretler personeli ile gelen az sayıdaki turist buraya uğruyordu. Turist dediysek Türkiye’ye o zaman yılda giren yabancı sayısı 120 bin kadardı fakat kurstan sonra civar bölgede turlara da çıkmaya başlamıştık. Bunlar çok öğretici oluyordu.
Mukadder Bey daha önemli bir şey yaptı; Turizm Dairesi Personeli hademeden sekretere ve başkan yardımcısına kadar 19 kişiydi. İçlerinde çok değerli uzmanlar vardı. Şahsen hayatıma yön veren insanlardan biri olan Yüksel Dramalı buradaydı. Çok bilgili ve meraklı bir memurdu. Mukadder Bey aktif biriydi. Kısa zamanda amatörlerden kurulu enformasyon ofisini o bakanlığın içine monte etti. Dahası Türkiye’nin turizm envanterine girişti; yeterli sayıda memuru da yoktu. Bizlere “Olur” çıkararak ülkenin farklı yerlerine yolladı. Kastamonu, Zonguldak ve Mardin’deki envanterlerle Türkiye’nin orijinal köşelerini tanıdım. Bu başka türlü mümkün olacak bir gezi değildi ve o zamanın Mardin’ini de sonra bulamadım.
ÖNEMLİ MEVKİLERE GELDİLER
Turizm Bakanlığı’na ilk defa alınacak personel de kursa gidenlerden oluştu. İmtihanı bilgili oldukları için onlar kazandı. Bunları Belçika’da ve diğer Avrupa ülkelerinde kursa yolladı. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’ndan sonra yabancı dil bilgisi ve dış ülke tecrübesi olan en önemli personel grubu buydu. Bu arkadaşlarımızın çoğu müteakiben Türkiye turizminin önemli acentalarında veya bakanlıkta önemli mevkilere geldiler. Basın, Yayın ve Turizm Bakanlığı’nın içindeki değerli elemanlardan da bu yüzden turizm bölümüne geçenler oldu, Üstün Ete gibi.
Türkiye turizminin patladığı yıllardı. Yanlış politikalar uygulanmaya başladı. Mesela sahillerden gördükleri yerleri, hükümet, birtakım ehliyetli veya ehliyetsiz, girişimci değil girişken tipli insanlara ucuz krediyle arsa olarak tahsis ederdi. Bu otellerin büyük kısmı sonra başarılı işletmeler halinde devam edemedi. Mukadder Bey o zaman Türkiye’nin coğrafyasını, kıyılarının boyunu, nüfusu, bu nüfusun gelecekteki tatil ihtiyaçlarının hepsini önemli uzmanlarımızla ortaya çıkaran raporlar hazırladı ve Özal Hükümeti’ne iletti. “Bu politikayla bu gelişme doğru gitmez” diyordu. Nitekim başladığı önemli atılımların bazı eksikleri olduysa da 1980’ler dünyasının kusuru ona yazılamaz. Çünkü çıkmazı önceden tespit edip bildirdiği açıktır. Siyasi bağnazlığı yoktu. Herkesle çalışmayı bildi. Dünyayı tanıyan, ilginç okumalar yapan aydın bir kişilikti.
Başarılı hayatından, dostlarıyla kurduğu iyi ilişkilerden sonra herkes gibi o da bu dünyayı terk etti. Ardında kalan bu sanatsever ailenin içinden çıkanlar, değerli büyükelçilerimizden oğlu Aydın Sezgin, gelini Ayşe Sezgin ve bir devlet operası (Murat Karahan) ve tiyatro genel müdürüdür (Tamer Levent).
Paylaş