Paylaş
Ağustos 1227’de; 795 yıl önce Cengiz Han (Timuçin) öldü. Moğolistan’ın kuzeyindeki Burhan Haldun’a defnedildiği yazılıyor. Mezar yeri belli değil ama onun yerine bir abide Moğolistan’ın süsü. Daha önce 1206 yılında Onon Irmağı kıyısındaki Büyük Kurultay’da “Bütün Moğolların Ulu Hanı” ilan edilmişti. Burada bugün onun adına bir abide var ve çok uzak olmayan bir yerde de Bilge Tonyukuk’un anıtı; yani daha 13. asırda Türklerle Moğollar iç içe yaşıyordu. Fakat âdetlerinde ve dillerinde büyük farklılıklar vardı. Timuçin’in babası Yesügey Bahadır, annesi Houlen Ece’dir. Yesügey, tartışmasız Moğol başbuğudur.
Türk tarihinde bir efsanevi Oğuz Han’a bir de Cengiz Han’a dayanmak önemlidir. Şecere ile hâkimiyet meşruiyeti böyle ispat edilir. Osmanlılar Oğuz Han’a dayanırlar. Halbuki Timur devletinde Babürler Cengiz Han’a dayandıklarını iddia ederler. Bunda kısmen haklılık payı da vardır. O yüzden Timur, “damat”, “küregen” unvanını kullanmıştır. O yüzden de yine yanlış olarak Babür İmparatorluğu’na Hindistan’da da Moğol denir. Ama bu husus Timur ve Babür’ün kendi şecere iddialarına dayanıyor.
KABİLELERİ KENDİSİNE BAĞLADI
Erken yaşta Yesügey Bahadır ölünce, kabilesinin bütün iktidarı kayboldu. Bağlı kabileler ondan koptular ve malı mülkü yağmalandı. Cengiz Han’ın 21 Ocak 1155’te doğduğu belirtiliyor. Hayatının ilk 50 yılı, kabileleri kendisine yeniden bağlı kılmakla ve savaşla geçti. Burada edindiği tecrübe ve kişisel dayanıklılıkla 1227 yılında öldüğü vakit cenazesine bütün Moğol beyleri hatta Kıpçak Türklerinin ileri gelen hanları da katıldı.
Büyük bir imparatorluk kurmuştu. Kısa zamanda Kore sınırlarından Orta Avrupa bölgelerine kadar uzanan bu büyük devletin ömrü kısa olmuştur. Kendisinden sonraki 40 yılda bu imparatorluk dağıldı. Altın Orda gibi, Çağatay gibi hanlıklar ortaya çıktı. Ancak bunlar da yavaş yavaş ortadan kalktı. Tarihin aslında coğrafi büyüklük ve çeşitlilik bakımından en önemli imparatorluklarındandır. Ama yapı ve kalıntı olarak ne bıraktığı sorulabilir.
İSTİLALARI ÇOK KANLIYDI
Kabileleri birleştirme sırasında 1203’te, en başta yakın dostu ve müttefiki olan Camuka karşı tarafa geçtiği için ona çok sert bir ceza tatbik etti. Bu ceza aslında Moğol ananesine uygundur ve ileride başka kabileler tarafından da benimsenecektir; soylu kişiyi kanını akıtmadan idam etmek. Camuka bir torbaya kondu ve tokmaklarla dövülerek öldürüldü.
İstilaları çok kanlıydı. Teslim olmayan şehirleri, çocuktan ihtiyara kılıçtan geçiriyordu. Orta Asya’nın Türk kronikleri, İbnü’l-Esîr gibileri ve Rusya’nın letopisleri bunu “Tanrı’nın, insanlığın günahları için gönderdiği bir ceza” olarak tasvir ederler. Hatta İbnü’l-Esîr; faciayı görmemek için doğmamış olmayı tercih ettiğini söylemiştir.
Ne var ki savaş düzeni itibarıyla bir yenilik getirmiştir. Kabilelerin esasına dayanan bir sistem değil, lejyonların yani ulus birliklerinin değil, doğrudan doğruya kabiliyetli komutan ve askerlerin meydana getirdiği birlikler esastı. Birlikleri, askeri cesaretine, savaşma kabiliyetine, liyakat ve zekâsına dayanan komutanların, yani zeki insanların emrine veriyordu. 10’luk, 50’lik hatta 100 binlik birlikler meydana getiriliyordu. Bu birliklerin adı “orda”lardır. Orda, Doğu Asya dillerinde müşterek bir kelimedir. Bunların içinde en önemlisi Altın Orda’dır. Daha çok Kıpçak Türklerinin oluşturduğu bu devlet 17. asra kadar Rusya’nın muhtelif bölgelerinde yaşadı ve bugün de Kıpçak hanlıklarının kalıntıları olan halklar hâlâ hayatlarına aynı bölgede devam ediyorlar.
TAKDİR VE TAKLİT ETTİLER
Medeniyet olarak Moğollar bulundukları medeniyeti takdir ve taklit etmeyi ve dağılanı yeniden organize etmeyi tercih etmişlerdir. Bir yer inşa edilecekse bu kendilerinin, yakıp yıktıkları, harap ettikleri bölgeyi ıslahı demektir; imparatorluklarının dört bir yanındaki usta ve işçi kafilelerini acele harekete geçiriyorlardı. Esasen büyük katliamları yaparken bile eğer işçiler, mimarlar ve ustalar varsa onları bu kıyımın dışında bırakıyorlardı. İlhanlı Devleti, İran’ın Hülâgû tarafından istilasından sonra kurulan bir imparatorluk; bütün Fars münevverleri, tıpkı Selçuklular zamanında olduğu gibi hayatlarına ve işlerine devam ettiler.
Kendi dinlerinin dışında başka hiçbir dinle pek ilgileri olmadığı için her dinden insanı, her işte kullanmayı tercih etmişlerdir. Mesela “Tarih-i Cihan Kuşağı” (“Târîh-i Cihângüşâ”) Cüveynî’nin ünlü eseri, aynı zamanda Reşîdüddin’in “Câmi’u’t-tevârîh”i (“Üniversal Tarih”) kaleme alınırken her dilden mütercimler malzeme ve vesika getirmiştir. Reşîdüddin’in kendisi de muhtedi bir Yahudi’dir. Devlet hizmetinde de kullanılmıştır, dünya tarihçiliğinin en önemli, abidevi eserlerinden birini de bu arada meydana getirmiştir. Bu, bir büronun eseridir.
Cambridge Üniversitesi Yayınları bünyesinde, her biri alanının önde gelen ismi olan çok sayıda biliminsanının katkılarıyla hazırlanan “İç Asya Tarihi: Cengizliler Çağı”, Moğol İmparatorluğu’nun siyasî ve kültürel tarihini, Cengizli halef devletlerini ve bu canlanış sırasında İç Asya’ya egemen olmak üzere gelen diğer hanedanları ele alıyor.
İZ BIRAKTILAR
Hudâbende Olcaytu türbesine bakalım. İran’ın Azerbaycan bölgesindeki Sultaniye’de bulunan bu türbede, Uzak Asya’dan Batı’ya kadar hemen her sanatın izleri görülür. İlhanlı İranı’nda böyle bir restorasyon söz konusuydu. Uzun kervan yollarına huzurun ve emniyetin getirildiği bir dönemdir. Hatta Avusturyalı Profesör Karl Jahn’ın ünlü bir makalesi Moğolların ilk defa banknotu kullandığını; yani temelde altın, değerli taş taşımak yerine bu banknotlarla ticari işlemleri yaptıklarını gösteriyor.
Rusçadan Farsçaya kadar her yerde kalabalık bir askeri ve idari lügatı bugünün dillerine bırakmışlardır. İstilaların ve savaşlarının gaddarlığı ve kan dökücülüğü yanında, arkadan yapılan, bir restorasyon dönemi olarak adlandırılabilir. Tabii ki idari teşkilatta kabile yapısından gelen ve aile strüktürüne dayanan sistem hâkim olduğu için ömürleri uzun olan devletler ortaya çıkaramamışlardır.
Cengiz Han’ın oğulları içinde en başta Cuci gelir. Cengiz Han hayattayken öldü. Onun arkasından gelen Ögedey, Çağatay ve torunlarından Hülâgû ve Batuhan’ı sayabiliriz. Kubilay Han zamanında Çin’e girdiler. Çin’in medeniyeti ve coğrafyası içinde, ki bir gayya kuyusudur, kısa zamanda kayboldular. Torunu Batuhan, Rusya’yı istila etti; Altın Orda devri onun eseri sayılabilir. Hülâgû ise gaddarlığıyla meşhur olduğu için İran ve Irak’ta kurduğu hâkimiyette yaktıkları ve yıktıklarının arkasından yaptıklarıyla tanınır. Hülâgû’yü durduran Memlûklar oldu. Ayn Callût’ta Moğol askeri hâkimiyetinin bitiş dönemi başlamış oldu.
Bugün Moğol tetkiklerinde ileri bir aşamada olduğumuz söylenemez. Ülkemizde bazı görüşler Moğollarla Türkleri ayırmayı biliyorlar ama bu ayrımın unsurlarını iyi tespit edebilmiş değiller. Cengiz Han’ın menşeini tartışmalı hale getiriyorlar. Hiç lüzumu yok; Moğol’dur, önemli bir komutandır. Hiç şüphesiz ki Türk kabilelerinin büyük ölçüde desteklediği ve bilhassa Batı Asya hâkimiyetinin kuruluşunda büyük rol oynadıkları bir devirdir.
EBEDİ BİR HAYATI İSTİYORDU
Cengiz Han’ın uzun değil, ebedi bir hayat isteği olduğu malum; bu mümkün değil. Ama uzun bir hayat için önerilen reçetelerin bugün bile kullanılabileceği açık. Özellikle şu pandemi ve kıtlık döneminde bu reçeteleri tatbik etmekte fayda var. Az et yemeyi, iyi ve taze sebzeyi tavsiye ediyorlar. Alkollü içkilerin kullanılmasında dikkatli olunmasını, özellikle o zaman pek yaygın olmayan, hatta bilinmeyen tütünün kullanımının burada yasak edileceği açıktır. Ne yazık ki Cengiz Han bu listede yer alan avlanma yasağına ve et yemeye riayet edemedi. Ömrü daha kısa oldu.
Timuçin’in ismini bugün Türkler de kullanıyorlar. Doğrusu güzel yansıyor. Her askerin, komutanın isminin diğer milletler tarafından benimsendiği açıktır. Moğolca ve Türkçede şüphesiz ki ortak bir lügat vardır. Ama bu ortak lügat Farsçada da, Rusçada da vardır. Ortak lügatın içinde hayati kelimelerin çok farklı oluşu; mesela sayılarla, aşk ve sevgiyle ilgili farklar olması bu ayrılığı belirler.
HER MİLLET BİRBİRİNE MUHTAÇ
1227, yani yakında 800. yılı anılacak olan Cengiz Han’ın ölüm yılı, onun bıraktığı imparatorluk kadar, bugün ismi etrafında ilginç canlanma emareleri gösteren Moğolistan için de önemlidir. Bunu burada belirtmek istiyoruz. Demek ki ülkemizde bu tetkiklerin artırılmasında büyük fayda vardır ve küçümsenecek bir alan değildir. Tam tersine Türk tarihinin özgün çizgilerinin ortaya çıkması için gereklidir. Ta 18. asırdan beri Avrupa şarkiyatçılığının da ilgisini bu nokta çekiyor.
Yakın gelecekte 800. yıl anma ve tarih tetkiklerinin ortaya çıkışı, uzak Moğolistan’daki Moğollarla bizim ülkemizdeki Türklerin ve Orta Asyalıların tekrar bir müşterek tarihi her safhasıyla anmasına vesile olacaktır. Gezegenimizde her millet, her coğrafya birbirine muhtaçtır. Onu bağlayacak unsurların üzerinde durmamız gerekir.
Paylaş